KIBRIS SATRANCINDA SİYASİ PAZARLIKLAR

İsviçre’nin Cenevre şehrinde 9 Ocak tarihinde başlayan Kıbrıs Müzakereleri 14 Ocak’ta garantör ülkelerin dışişleri bakanlarının katılımıyla devam ettirilmiş ancak bir sonuca ulaşamamıştı. Bunun üzerine 18 Ocak’tan itibaren görüşme trafiğinin uzman heyetler arasında yürütülmesine karar verildi. Kıbrıs Türk ve Rum kesimlerinden oluşan uzman heyetlerin görüşmeleri 26 Ocak Perşembe gününe devam ettirilmiş ancak bu görüşmelerden de bir sonuç alınamamıştır. Bundan sonra taraflar arasında müzakerelerin devam edip etmeyeceği, edecekse de zamanı konusunda herhangi bir resmi açıklama yapılmamıştır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın devam eden Kıbrıs müzakerelerine dair yaptığı yazılı basın açıklamasında verdiği bilgilere göre, henüz iki taraf arasında ‘gerçekçilik ve makuliyet ölçüleri içerisinde’ bir uzlaşmaya varılamamıştır. Ancak Akıncı’nın açıklamasına göre henüz bir çözüme ulaşılmasa da buna oldukça yaklaşıldı. KKTC Cumhurbaşkanı açıklamasında Türk kesiminin bu sonuca ulaşılmasında büyük katkı sağladığını da belirtti. Ayrıca açıklamasında, Kıbrıs’ta siyasi eşitliğin federal çerçevede Türklere tanınması karşılığında Türk tarafının da bir kısım toprak arazisini Rumlara iade edebileceğini ifade etmiştir.

Ancak, Türk tarafının tüm bu tek taraflı iyi niyet ve çabalarına rağmen Rumların kendi tez ve iddialarından asla vazgeçmedikleri ve uzlaşmaya yanaşmadıkları Rum ve Yunan basınına yansıyan açıklamalardan anlaşılmaktadır. Nitekim bu açıklamalara bakıldığında, Rum tarafının hiçbir şekilde garantörlüğün devam etmesine ve Türk askerinin adada kalmasına yanaşmadığı görülmektedir. Devamlı siyasi tavizler koparma peşinde olan Rum tarafı uzlaşmaya hiçbir şekilde yanaşmadığı gibi bir de üste çıkarak ‘yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ hesabı Türk tarafını diplomatik süreci tıkamakla suçlamaktadır.

Sürecin Avrupa basınına yansımalarına bakılınca, Avrupa’nın çifte standartlı ve ön yargılı bakış açısının devam ettiği görülecektir. Avrupalı bakış açısına göre Kıbrıs meselesinde asıl fedakârlığı yapması gereken kesim Türk tarafıdır ve ‘Türk kesimi oyunbozan konumuna düşmeme adına bu fedakârlığı yapması gerekmektedir’. Çünkü ‘İngiltere’nin AB’den ayrılması ve mülteci krizinin sebep olduğu problemler nedeniyle AB’de oluşan sarsıntı ve özgüven kaybı’ Birleşik Kıbrıs’ın kurulmasıyla telafi edilebilir. Dolayısıyla, Brüksel her zaman olduğu gibi külfeti Türk tarafına yüklemeyi düşünürken nimetin de Rumlara yedirilmesini arzu etmektedir.

Sonuç olarak, bir önceki yazımızda da ifade ettiğimiz üzere Rum tarafı Cenevre’de Kıbrıs konusunun uzmanlarını yanıltmamıştır. Basına yansıyan haberler ve ilgili taraf devlet adamlarının yaptıkları açıklamalar çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında, Rumların aşırı taleplerde bulunarak adadaki Türk tarafını adeta yok saymak istedikleri görülmektedir. Gerek yönetim, güç ve toprak paylaşımı gerekse de güvenlik ve garantörlük konularında Rum’ların herhangi bir uzlaşmaya yanaşmadıkları ve bundan dolayı da bir anlaşmaya varılamadığı aşikâr bir durumdur.

Devem eden müzakere süreçleriyle ilgili genel bir mütalaada bulunmak gerekirse, diplomatik müzakerelerde dikkat edilmesi gereken hassas ayar ve altın kurallar bulunmaktadır. Olmazsa olmaz diplomatik kural, karşılıklı mütekabiliyet prensibinin uygulanmasıdır. Diplomaside adımlar karşılıklı, temel çıkarlar çerçevesinde ve genel stratejiye halel getirmeden atılır. İkinci altın kural diplomasinin tarihsel altyapısının iyi bilinmesi ve müzakerelerin bu çerçeveden yürütülmesidir. Zira iyi bir diplomasi gücünü tarihten alır. Buna bir örnek te Türk tarafının sahip olduğu toprak mevzuudur. 1975 yılında yapılan görüşmelerde Türkiye eşit ve kalıcı bir çözüm karşılığında adada yüzde 33’lük bir toprak parçasına sahip olmayı kabul ederken, zamanın Yunan Başbakanı Karamanlis bunun ancak yüzde 31’ne razı olabileceklerini belirtmişti. Bugün içinse Kıbrıs Türk toplumu için yüzde 29’luk bir toprak oranından bahsedilmesi bu tarihi hakikati inkâr etmekten başka bir işe yaramaz. Bunların kayıtları da İngiliz arşivlerinde mahfuzdur ve tarafımdan da tetkik edilmiştir. Bu zaviyeden bakıldığında, Kıbrıs’ta daha kat edilecek epeyce bir mesafe ve oynanacak zorlu bir diplomasi satrancından bahsetmek mümkün olacaktır.