İstanbul Teknik Üniversitesi Tanıtım Ofisi’nin geçen yıl başlattığı ve bu sene de devam ettirdiği mütevazı bir program var. Programın adı Kendini Keşfet. Lise öğrencilerine yönelik online olarak yapılan ve 6 saatten oluşan programın birkaç seansında ben de bulundum.

İstanbul Teknik Üniversitesi Tanıtım Ofisi'nin geçen yıl başlattığı ve bu sene de devam ettirdiği mütevazı bir program var. Programın adı Kendini Keşfet. Lise öğrencilerine yönelik online olarak yapılan ve 6 saatten oluşan programın birkaç seansında ben de bulundum. Programda bu sene Tanıtım Ofisi'nden kariyer koçu Dilek Görgüç Hanım, psikolog Ayşe Nur Koç Hanım ve İletişim Direktörü ve aynı zamanda yazar olan Adem Dönmez Bey eğitimci olarak yer aldılar.

Son program Adile Mermerci Anadolu Lisesi, Cağaloğlu Anadolu Lisesi ve Şehremini Anadolu Lisesi gibi İstanbul'un başarılı liselerinden gönüllü olan öğrencilere yönelikti. Eğitimciler 20 kadar öğrencinin kendilerini keşfetmelerine yardımcı olmaya çalıştılar. Her seanstan sonra da bir hafta ara verildi. Bu süre gençlerin düşüncelerini toparlamaları için faydalı oldu. Program boyunca her üç eğitimcimiz de profesyonel yaklaşımından taviz vermedi. Gözlem yaparken gençlerle doğru iletişimin nasıl olması gerektiğini bir kez daha gördüm.

Okulda ve günlük hayatta gençleri gerçekten çok az dinlediğimizi fark ettim. Halbuki gençliğin en büyük ihtiyacı bu. Onlar anlaşılmak istiyor. Hatta anlaşıldıklarından emin olmak istiyorlar. Gençler anlaşıldıkları yoldan ilerliyorlar. Anlaşıldıkları kadar gelişiyorlar. Anlayamasak da anlamaya çalışmamızı bekliyorlar. Ki bu da onları dinleyerek olur. Gençleri yeterince dinlemeden, onlar hakkında bilgi sahibi olmadan vereceğimiz her türlü geri bildirim onlar için anlamsız olacaktır.

Gençlerin, düşüncelerini toparlayabilmek için çok şeye ihtiyaçları var. İyi bir eğitime, iyi örneklere vs... Ama en fazla da zamana ihtiyaçları var. Gençler neleri sevdiklerini, hangi yeteneklere sahip olduklarını ve önceliklerinin neler olduğunu kolay kolay söyleyemiyorlar. Bu durum belki bizim baskımızdan kaynaklanıyor. Bu konular aceleye gelmeyen konular. Gençler bunu hissediyor gibi ama bizler (anne-baba, öğretmen ve diğer yetişkinler) onlara acele ettirerek hata yapmalarına neden oluyoruz.

Program boyunca gençleri düşündürmek için çırpınan üç eğitimci gördüm. Ama toplumca öyle miyiz? Gençlerin düşünmeleri bizi korkutuyor. Onlara hazır bilgi vermeye bayılıyoruz. Böylece onları düşünmekten kurtarmış oluyoruz. Halbuki gerçekler böyle değil. Şimdilerde artan genetik çalışmaları sayesinde artık hastaya özgü ilaç üretiliyor. Bu çağın gençleri hazır bilgi istemiyor. Kendilerine özgü bilgi istiyorlar, mümkünse bu bilgiyi kendileri üretmek istiyorlar.

Gençlere hazır düşünceler vermek yerine onlara düşünmenin yollarını öğretmek daha önemli. Tabi ki en derinlikli düşünce de insanın kendi üzerine düşünmesidir. Medeniyetlerin temelinde insanın kendini keşfetmesi yatar. Bir kere daha gördüm ki gençlerde bu istek var. Yeter ki biz onlara rehberlik yapalım. Gençleri başıboş bırakmak kimsenin istediği şey değil ama onlar adına da düşünmek onları sürekli sırtımızda taşımaya benzer. Bu, altından kalkabileceğimiz bir iş değildir.

Gençler kendi tanımlarını yapmak istiyor. Kendi başarı tanımlarını, kendi mutluluk tanımlarını, kendi aşk tanımlarını... Bizim onlar için çizdiğimiz sınırların dışına çıkıp kendi hayallerinin peşinden gitmek istiyorlar. Gençleri kendi mutluluk ve başarı tanımlarımıza mecbur etmek onları hapishanede hissettiriyor. Neleri sevdiklerini, nelerin üstesinden gelebildiklerini ve nelerin öncelik olduğunu fark ettikçe kendilerini keşfediyorlar. Kendilerini keşfettikçe de daha güzel bir dünya kurma ihtimalleri artıyor...