Oldum olası beceremedim kelimeleri yutmayı. Şayet bu bir beceriksiz ve yetenek yoksunluğu ise hiç yüksünmediğim gibi bu halime son derece ham eden bir ruh halindeyim.

Oldum olası beceremedim kelimeleri yutmayı. Şayet bu bir beceriksiz ve yetenek yoksunluğu ise hiç yüksünmediğim gibi bu halime son derece ham eden bir ruh halindeyim.

Bir şeyi söylemem için tek kıstasım, onun doğru olduğuna inanmamdır. Şayet onun doğruluğuna inanmış isem zaman, mekân, kişi hiçbir değer ifade etmez ve söylemek istediklerimi yutmadan, yüksünmeden ve maslahat gibi iğrenç bir inanışa prim vermeden aynen söyledim ve yazdım.

Hemen hemen herkesin diline pelesenk olmuş ‘’ her doğru her yerde söylenmez ‘’ retoriğine de zerre kadar bir kıymet atfetmedim. Az evvel de söylediğim gibi, şayet dile getirilecek ve yazılacak şey doğru ise, o doğru zaman, mekân ve söylenecek kişiden bağımsız söylenmeli, dile getirilip yazılmalıdır inancımı hala muhafaza etmekteyim.

Zira doğru her yerde, her zaman ve her durumda doğrudur ve dile getirilmesi de o doğruya sadakatin bir gereğidir. Kişiye, zaman ve mekâna göre doğru anlayış ve anlatışı olamayacağı gibi, böylesi bir tavrın ‘’ doğrunun ‘’ kendisine de ihanet etmektir.

Kabalık, çirkinlik, sert ve ötekileştirici bir dilden bahsetmiyorum elbette. Benim en temel önceliğim doğrunun bizatihi kendisidir. Bir doğrunun anlatış, ifade ediş ve yazılışında ki sakatlık, o doğrunun bizatihi kendisine zarar verici bir eylem değildir. Elma başka şey armut başka şeydir…

Doğrunun kendisini bırakıp salt anlatışta ki kimi hataları öne çıkaran kişi, suçluluk psikolojisinden hareketle, cevizin kabuğuyla uğraşmak gibi malayani bir işin içerisindedir. Hangi setlik ve kabalık içerisinde dile getirilmiş olsa da, evvela doğrunun hakkı verilip hakkının teslimatı yapıldıktan sonra, geri kalan makyajlara dair kelam eylene dursun.

Bütün bu anlattıklarımı hayatım boyunca en temel düştür edindim. Zaman zaman kırdım, incittim, üzdüm… Ama hiçbir zaman inandığım doğruları kırkmadım, yontmadım ve doğrularımı maslahata kurban vermedim.

Dik geldi çoğu zaman söylediklerim. Kimi zaman işlerine gelmedi kimi zaman Zülfi yâre dokundum. Çoğu zaman çarklarına ve tekerlerine çomak soktum. Kimi zaman yaşın arasın da kuruları yaktım. Bütün bunların sonucun da hatalı olduğum, yanlış yaptığım zamanlarım da oldu. Ancak, kazancım kayıplarımdan hep fazla oldu.

Hatalarım ve yanlışlarıma rağmen hep kazanan oldum. Zira hep inandığım doğruları söylemiş olmam dolayısıyla, bugünüm ile yarınım arasında yaman çelişkilerim olmadı. Önceden söylediklerimin utanç ve mahcubiyetinden hareketle, ertesi zamanlar kıvırmak zorunda kalmadım.

Elbette doğrularımdan yana yanılgılarımda oldu. Ancak, onları söylerken birilerinin duymak istedikleri olduklarından hareketle değil, sadece inandıklarım olması hasebiyle dile getirdim. Yanlışlığını fark ettiğim anda itiraf etmekten, değişmek ve dönüşmekten yana hiç gocunmadığım gibi bir saniye zaman kaybına dahi izin vermedim.

Neye, kime ve hangi kelamın doğruluğuna inanmış ve sonra ki süreçlerde yanıldığımı hissetmiş isem, bunu da her platforma yüzlerine yüzlerine haykırmaktan da zerre imtina etmedim. Tek meselem vardı, o da doğrunun bizatihi kendisiydi.

Her olayı müstakil olarak ele almaya, bir şeyi bir başka şeyin içerisine katarak her bir şeyin heba olmasına izin vermediğim gibi yapmamaya da özel bir önem gösterdim. Doğrunun kendisi kadar bu formatın doğruluğuna olan inancım dolayısıyla hep omurgalı oldum, omurgalı durdum, omurgalı konuşup omurgalı yazdım.

Ne sağa ne sola yaranamadım. Hoş böylesi bir amaç içerisinde de olmadım. Başkalarının da doğrulara aynı hassasiyet ve önemi vereceğine olan inancım dolayısıyla hep doğruları anlatmaya gayret ettim. Fark ettim ki doğruların dostu kadar düşmanı vardı ve sekizinci köyden kovulacak olmanın korkusuna da hep gülüp geçtim.

Arz genişti ve arzın sahibi bana güven verdikçe veriyor ve ben doğruları anlatmaya, yazmaya devam ederken korku ile aramda ki mesafe açıldıkça açılıyordu. Doğrunun peşinde olmak, doğruya dost olmak, doğrunun mücadelesini veriyor olmanın sağladığı güven, bütün güçlülerin ne denli aciz ve zavallı olduklarını daha çıplak şekilde önüme seriyordu.

Doğru ile dost olmanın hazzı, huzuru ve güvenliğini yaşamak hepimize nasip olsun İnşallah…