KENDİSİNE ne getirilirse tamir ederdi. Yaptığı bu işten emeğine karşılık küçük de olsa bir talepte bulunmazdı. Kendisi bundan büyük bir lezzet alırdı. Saatlerce uğraşsa bile muhakkak bir yolunu bulur elindekini çalışır hâle getirirdi.

KENDİSİNE ne getirilirse tamir ederdi.

Yaptığı bu işten emeğine karşılık küçük de olsa bir talepte bulunmazdı.

Kendisi bundan büyük bir lezzet alırdı.

Saatlerce uğraşsa bile muhakkak bir yolunu bulur elindekini çalışır hale getirirdi.

Sonrası mı?

Sonrasında bir kahveyi elbette hak ederdi.

Ancak başkasından destek almaz bunu yine kendisi yapardı.

Mangalı yakar, cezveyi üzerine sürer acele etmeden keyifle kahvesini pişirirdi.

Taşmaması için arada cezveyi yukarı kaldırıp indirirken ritmik hareketler oluşurdu.

Önce burnuna götürür, özenle koklar sonra yudumlardı.

Hayatına bu şekilde tat katardı.

ÖZENSİZLİK onun hayatına hiç uğramamıştı sanki.

En küçük bir işi bile ibadet eder gibi dikkatle yerine getirirdi.

Benim gibi aceleci ve sabırsız birinin bunu anlaması mümkün olmadığından gereksiz bir çaba olarak adlandırırdım.

Yaşamın bu denli bir yavaşlığı kaldırmayacağını düşünürdüm.

Paradoksal bir durum olsa bile saat tamircilerine öten beri meftundum buna rağmen.

Küçüklüğümde tamir için götürdüğümde yapılan işlemleri dikkatle izler ve bundan büyük bir haz alırdım. Aynı şekilde ayakkabı tamircileri de her zaman ilgimi çekerdi.

Azalmış olsa bile dizi üstünde tüm gününü geçiren bir yorgancının önünden geçiyorsam birkaç dakika durup izlemeden asla yürüyüp gidemem.

Hayat özeni hak eder, evet.

Dikkat ister.

İncelik gerektirir.

TAMİRCİ DEDE ile zamanla muhabbetimiz kavileşti.

Samimiyetimiz ilerledi.

Ama henüz ismini bilmiyordum.

Yanına uğramamdan sıkılmadığını, bunalmadığını, aksine memnun olduğunu anladığımdan bir ziyaretimde adını sorma cüretini gösterdim.

Sadece 'Ben bir tamirciyim' dedi.

'Bunu biliyorum dedem' dedim.

Minik bir tebessümün eşliğinde 'O kadar emin olma, bilmediklerin var' dedi.

Tahmin edersiniz ki, bu beni kamçıladı.

Merakımı alevlendirdi.

Zamanla sıkıştırmaya başladım zira 'Tamirciyim' kelimesine benim görüp tanık olduklarımdan daha fazla bir anlam yüklüyordu.

Yine bunalttığım bir gün ağzından kaçırıverdi: 'Ben kelime tamircisiyim.'

'KELİME TAMİRCİSİYİM' cümlesi beni allak bullak etti.

Böyle bir şey olabilir miydi?

Oluyorsa bu nasıl gerçekleşiyordu?

Zihnimde nice deli sorular cirit atmaya başlamış beni sıkıştırıyorlardı.

KELİME tamircisi olabilmek için nelerin lazım geldiğini sonraki ziyaretlerimde öğrenmeye başladım.

Düşünce işçisi olmayanların karı değildi bu.

Kelimelerin teşhis edilmesi, köklerinin araştırılması, zamanla kazandıkları ve kaybettikleri manaların bulunması gibi zahmetli süreçlerin hamalı olmak gerekiyordu.

KALBİ tahrip eden kelimelerin olduğu gibi onu tamir eden hatta inşa eden kelimeler de vardı.

Ve ne yazık ki, bizler bu hususta sınıfta kalıyorduk.

Bütünlemeler de işe yaramıyordu.

İhtilafa düşürmeyen kelimeler.

Cedele kapı aralamayan, kavgaya sürüklemeyen kelimeler…

Karmaşaya sebep olmayan kelimeler…

Kosa atmayan kelimeler…

Kişiye ferdiyetini iade eden kelimeler…

Düşüncesizce önü ardını hesap etmeden acıtıcı eylemlere sürüklemeyen kelimeler…

Bunlardan uzak kalmak kelimelerin kalbine yürümekle ancak mümkün olur.

Onlara hassasiyetle yaklaşmakla elde edilir.

O günden beri düşünmeyi konuşma şehvetinin önüne geçiren konuşmacılara rastladığımda bu tamirci dedeyi hatırlarım.

Yine hatırladım ve paylaşmak istedim.

İnşallah kelimelerin de bir kalbi olduğunu kavrar ve imar eden cümleler kurmaya başlarız bir gün.

Ya Selam!