KOLAYA yöneliriz genellikle. Zor olandan kaçınma eğilimine gireriz. Bu şekilde meseleleri çözdüğümüze kendimizi inandırırız. Yani kendimize yalan söyleriz. Ve ne yazık ki, buna bir başlandığı zaman işin ucu bucağı bulunmaz, alır başını gider.

KOLAYA yöneliriz genellikle.

Zor olandan kaçınma eğilimine gireriz.

Bu şekilde meseleleri çözdüğümüze kendimizi inandırırız.

Yani kendimize yalan söyleriz.

Ve ne yazık ki, buna bir başlandığı zaman işin ucu bucağı bulunmaz, alır başını gider.

Öyle bir sarmalın içine düşeriz ki, artık kurtulma imkanımız neredeyse kalmaz.

NEDEN böyle olur?

Pek çok sebep bulmak elbette mümkündür.

Biri zihinsel çarpıtmalardır.

Diğeri düşünce tembelliğidir.

Kendine yalan söylemektir.

Kurban psikolojisi içine girmektir.

Karşıtlığa odaklanmaktır.

Çelişkilerle yüzleşme cesaretinden yoksunluktur.

Uzak sebeplerle yakın sebepleri birbirine bilinçli bir şekilde karıştırmak ama bunu sanki bilmeden yapıyor gibi davranmaktır.

Anlam üretememektir.

Aklı tahkim etmemek, zekayı eğitmemektir.

Bağımsızlığı göze alamamak köleliğe rıza göstermektir.

'Böyle gelmiş, böyle gider' yanlış önermesine yaslanmaktır.

Temyiz yetisini kaybetmek, erginliğe erişmemek için ergen kalmaya çabalamaktır.

Ehliyet sahibi olmanın sorumluluğunu almaktan kaçınmaktır.

Ve tabi hepsi bunlarla sınırlı değildir, dahası da var ama hatırda tutmak için bu kadarıyla yetinelim.

HAYATIMIZI karşıtlık üzerinden kurguluyoruz genellikle.

Ben beyazım onlar siyah diyoruz.

Ben hakikatim onlar batıl söylemine dayanıyoruz.

Onlar aykırı ben değilim görüşünü benimsiyoruz.

Ters kutuplar üzerinden dünyayı, hayatı ve olayları yorumlamayı tercih ediyoruz.

Tezatlara odaklanıyoruz.

Zıddiyet üzerinden bir okuma yapıyoruz.

Hadiselere kontrast bir bakışı yeğliyoruz.

Oysa bu, hayatı ve kendimizi mahkûm etmekten başka bir anlam taşımıyor.

ÇELİŞKİLERİMİZİ görmüyoruz.

Görmek istemiyoruz.

Birbirini tutmayan onlarca hatta yüzlerce halimiz varken kendimize değil harice bakmayı tercih ettiğimizden kendimize 'Kör' başkalarına 'Gör' oluyoruz.

Bu ise bir nevi kendine kapanmak manasına geliyor.

Bir adım ötesi ise kendine kapaklanmak…

Tutarsızlıklarımızı fark edememek.

Tenakuzlarımızın farkına varamamak.

Paradoks hayatımızı müstakim görmek.

Zihnî streslerimizle baş edememek.

İçsel çelişkilerimizi yok saymak.

Onları çözmekten kaçınmak.

Kendi içinde ahengi bulamamak…

Kaçıngan davranışı adet haline getirmek…

Dış etkenlere sığınmak ve bunun üzerinden tutarsız savunmalar geliştirmek gibi acınası durumlara düşüyoruz.

ÇÂRESİ yok mudur?

Vardır elbette ama arzu edene, arayana, farkında olmak isteyene ulaşır çözümler.

Kendiliğinden gelmez.

Fikir çilesini gerektirir.

Zonklayan kafalara ve uykusuz gecelerin sahiplerine gelirler.

Hak edenlere misafir olurlar yani.

Ezberlerini bozmaya cesaret edemeyenlerin ya da konfor alanının dışına çıkmayı göze alamayanların semtine bile uğramazlar.

Demem o ki, karşıtlık üzerinden düşünmeyi artık geride bırakmalıyız.

Kendi çelişkilerimize odaklanmalıyız.

Ki, çözümler bizi bulabilsin.

Ya Selam!