İnsan bu, biraz kendisine çeker bir tarafı vardır. Acelecidir, bencil, nankör, unutkan… Daha bir sürü vasfını kerim kitap açıkça izah etmektedir. Her anlam da büyümek ister yükselmek, etkin, yetkin, eli kolu uzun olmak ister. Saygınlık ister mesela makam, mevki…

İnsan bu, biraz kendisine çeker bir tarafı vardır. Acelecidir, bencil, nankör, unutkan… Daha bir sürü vasfını kerim kitap açıkça izah etmektedir.

Her anlam da büyümek ister yükselmek, etkin, yetkin, eli kolu uzun olmak ister. Saygınlık ister mesela makam, mevki…

Bütün bunlara dair öyle fazladan ve kaldırılması mümkün olmayan türevden eleştiri ve reddiye marjım yok. Yani öyle çok büyük şekilde yadırgadığımdan yana bir intiba edinmenizi de istemem zira dediğimiz gibi insan bu…

Mesele, bir makama ve o makamın ihtişamlı masa ve koltuğuna oturma meselesi değildir. En azından benim meselem bu değildir. Benim meselem özlemi çekilen, istenilen ve varılmak için can atılan o makam ve masaların oturan kişilerce doldurulup donatılması meselesidir.

Gerçi makam, masa ve koltuğu dolduracak özellikleri bünyesinde barındırmış kişinin mağruriyetten uzak ve azade, zihnen dolgun ve doygun ve bütün bunlardan hareketle makam ve mevkii hak etmekle beraber hakkını verecek kişi demektir.

Böylesi evla yeti ve özelliklerin sahibi olan kişi yine böylesi büyük ve evla bir makama tayin edildiği zaman '' beni bu makama layık gören… '' gibi boş ve gereksiz bir cümle kurmayacak ve kendisinin burada oluşuna salık veren gerekçelerin bizatihi sahip olduğu özelliklerden kaynaklı olduğunun bilinciyle rahat, dingin ve vakarlı bir duruş serdedecektir.

Eğer bahsini yaptığımız ve makama oturacak kişide olması gereken özellikler yoksa işte tam bu nokta da '' beni bu makama layık gören… '' vurgusunu yapma gereği ortaya çıkacak ve bu cümle, onun boynunda ve her zaman ödemesi gereken bir borç kabilinden asılı durmaya devam edecektir.

Böylesi bir askının köle ve efendi ilişkisine denk düşeceği ve böylesi bir atamanın sonucunda kendisine tevdi edilen makam, masa ve koltuğum bir ikram olduğundan hareketle bir başkasının elinden alacağı ve emaneten oturduğu koltuk kabilinden olduğu hafızalardan çıkarılmaması gereken bir durumdur.

Koltuğa böyle oturmak demek özellik, yetenek, donanım, birikim, bilgi ve entelektüel derinlikten yana yoksunluğa işaret ediyor olması dolayısıyla salt bir minnet ve onun evvelinde ki sadakatin iz düşümü demektir ki vakar, onur ve ağırlık sahibi hiç kimsenin böylesi bir ilişki türü ile içiçeliği zaten olası da değildir.

Sadakatin liyakatten daha evla olduğu ve kabul edildiği bu süreç, orta ve uzun vadede millet ve devlet olarak onulması pek de kolay olmayan zarar ve ziyanların müsebbibi olacağından yana kimselerin zerrece kuşkusu da olmasın.

Makam, çok önemli, anlamlı ve mesuliyeti de yüksek bir emanettir ve emanet tekin ve ehliyet sahibi olmayan kişilerin eline teslim edildiği an devlet ve milletin kıyametine taalluk eden girişim meydana çıkmış ve akabinde olabilecekleri kestirmek için kahin olmaya da gereksinim duyulmayacaktır.

Sadece atayanların değil atananların da huzur içerisinde olmayacakları ve hep bir tedirginlik yaşayak ve bu tedirginliğin tetiklediği bir sürü davranış ve karar bozukluğu baş gösterecek ve tüm bunların sonucunda sağlıklı, doğru ve kalıcı kararların alınmasına da ciddi sekteler vuracaktır.

Böylesi önemli sorunların da yine aynı derece de büyük ve önemli maliyetleri meydana getireceğini ve maliyet ödemekten bizar olmuş milletin önüne bir başka ve çok daha büyük maliyetlerin çıkarılacak olması az vebal değildir.

Seçenin seçilene ve seçilenin de seçene çıkardığı onca maliyet tahayyül ve tahammül sınırlarını haylidir aşmış durumdadır. Ne kendimize ne devletimiz ve de bizden sonra ki neslin geleceğine dair bir sorumluluk bilinci içerisinde değiliz.

El birliği içerisinde saldım çayıra….