Kapitalizm, sömürü ve köleleştirme

“Doymayan nefs, gözünü kara toprak doyursun!

Soframıza açlığı besleyenler buyursun!”

(Necip Fazıl Kısakürek)

“Kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar sınırsızdır” algısıyla tüm dünyayı katmerli bir yalana teslim eden kapitalizm, eşref-i mahlûkat olan insanı “homo economicus” (ekonomik bir hayvan) derekesine indirgemektedir. Vahşi Batı’nın “homo homini lupus” (insan, insanın kurdudur) mottosuyla adeta kurt adama dönüştürülen insanoğlu, ruhuyla ve bedeniyle, akıl ve iradesiyle yeryüzünün en değerli varlığıdır aslında... Ancak kapitalizmin putlaştırdığı sermaye, ne yazık ki onu her geçen gün maddiyatın emri altında hareket eden uşağa dönüştürerek köleleştirmektedir. Kapitalizmin sıklıkla müracaat ettiği Makyavelist yöntemlerle, hile ve yalancılıkla insanlar kandırılmakta, sermaye sahiplerinin menfaatleri doğrultusunda yönlendirilmektedir. Sömürgeci amaçları gerçekleştirmek ve çıkarları en üst seviyeye ulaştırmak için her türlü yola başvurulmaktadır.

Sınırlı hayatlarımızı yaşıyorken beslenme, barınma, giyinme vb. gibi temel alanlarda hangi sınırsız ihtiyaçlarımızdan söz edilebilir? Açıkça fark edilecektir ki sömürü gücünü elinde tutmak isteyen kapitalist sistem, tüketim alanını devamlı genişletmektedir. Söz konusu temel ihtiyaçlarımızı giderebilmemiz için dönen ekonomi çarkı, artık son hızıyla kâr amaçlı ve rekabete dayalı üretim istikametinde dönmeye başladı. Mutlu bir toplum yerine, zengin birey oluşturma yoluna gidildi. Zenginlikle beraber mutluluğun da geleceği hesapları yapıldı. Ekonomi bizim için bir gereklilikken, biz ekonomi için bir gereklilik konumuna düştük. Deyim yerindeyse insan her yönüyle metalaştırıldı. Maddi zenginlikle manevi/ruhsal fakirliğin giderilebileceği zannedildi, hâlâ da öyle görülüyor.

“Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul” düşen adaletsiz, eşitliksiz ve sınıf hâkimiyetine dayalı kapitalizmde toplumsal özgürlükten söz etmek muhaldir. Sömürü ve köle düzeni içerisinde yaşayan bireyler için hangi özgürlükten söz edilebilir ki? Sadece sanal özgürlükten... Maddi gücümüz oranında ancak özgürlük hakkımız olacak, belki güç yetiremediğimiz bir ürüne vitrinde bile bakamayacağız. Doğal zenginlikleri Batı emperyalizmiyle sömürülen köleleştirilmiş milletlerin mensupları, bugün de kapitalizm tarafından ucuz işçilikle ikna edilerek emekleri sömürülmeye devam ediyor. “Yalnız senin için...” reklamlarıyla insanlar marka ürün kölelerine dönüştürülüyor, madde bağımlılığı gibi marka bağımlılığı oluşturuluyor. Tüketici çılgınlığına kapılarak sermayenin çarkını son hızıyla döndüren marka bağımlısı gönüllü kölelerle karşı karşıyayız artık...

Toplumsal hayatımızın önceliği toplum yararının dikkate alınması yönünde olması gerekiyorken, kapitalist sistemde sermaye sahipleri öne çıkarılmaktadır. Batı dünyasının inanç temellerini atan Pavlus misyonerliğinde olduğu gibi, kapitalizmde de sermayeye sahip olma amacına ulaşmak için her yol mübah görülmektedir. Etrafımızı çepeçevre saran bu rezalet, “küreselleşme” döngüsüyle yerküremizin her sathında dayanılmaz etkisini artırmaktadır. Kuvvet üstün tutulmakta, hak ve hakikat fütursuzca terk edilmektedir.

İslam coğrafyasının müstesna yurdu Kudüs’ümüz, ateşli Yahudi sermayesinin sıcaklığını her daim yanında bulan ABD’nin “Ben yaptım oldu” aymazlığıyla İsrail’e başkent kılınmaya çalışılmaktadır. Onların içten pazarlıklı hesapları varsa Âlemlerin Rabbi Allah’ın da hesabı olduğu asla unutulmamalıdır. Yahudi ve Amerikan sermayesinin coğrafyamızı ve dünyamızı yakan ateşini ekonomik ambargolarla söndürme sorumluluk ve özgürlüğümüzü sonuna kadar kullanmamız gerek... Ne mutlu bize ki, bin yılı aşkın süre milyonlarca kilometrekarelik coğrafya üzerinde idari, ticari, ilmi iktidarı süren insan ve ihsan odaklı kadim İslam medeniyet tarihimizin hiçbir evresinde sömürü ve köleleştirmenin izine rastlanmaz. Bize tertemiz bir mazi bırakan, kutlu mirasla başımızı dik ve alnımızı ak eyleyen ecdadımıza şükranlarımızı takdim ediyor, rahmetle yâd ediyoruz.

Emrullah AYDIN