KAPALI GEÇEN OTURUM

Yaklaşık yirmi yıldır yapılmayan, adeta toplumun hafızasında kaybolan son derece önemli bir oturumda, önemli tek bir şeyin olmadığı, adının canlı yayın olup ölü doğan bir hale dönüştüğü geceye tanık olduk. Kimilerince 1-1 beraberlikle bittiği tezine dahi katılmam mümkün değildir. Zira bir bir demek çeşitli atraksiyonların, aksiyonların, gol pozisyonlarının ve dolayısıyla bir nebze de olsa heyecanın olduğuna işaret etmek demektir ki, böyle bir şeye tanık olduğunu iddia eden akıl ve izan sahibinin varlığına da inanmak mümkün değil.

İki adayın ve hatta moderatörün bile defansta olduğu, pot kırar mıyım korkusu, herkesi dar bir kabuk içerisine hapsetmiş ve etsiz, tatsız, tuzsuz ve hiçbir getirisi olmayan kısır bir hale dönüştürdü.

Böyle bir girişimin tek getirisi, bundan sonra olabilme potansiyeline belli bir katkı sunmasının ötesinde kocaman bir sıfırdır.

Moderatör fecaati

Birilerinin şu ya da bu şekilde isimlerinin parlatılmış olması, koca koca köşelerin ve ekranların verilmiş olması, dün akşam da gösterdi ki kaçının ne kadar hak ettiği ve böylesi bir imkânın ne denli hakkını verdiğidir.

Bu örneklemden hareketle, alın bu elbiseyi ulusal köşeler de yazan, tv programcılığı yapan, moderatör olduğunu söyleyenlerin kahir ekseriyetine giydirin. Aynı benden elbise hepsine uyar mı? Diye bir endişeye de kapılmanıza gerek yok zira emin olunuz ki cuk oturacaktır.

Moderatörden tutun da adaylara kadar hepsinin kocaman bir hiçe tekabül ettiği oturum, keskin ve radikal şekilde ayrışmış toplum ve taraftarlar için daha sağlıklı, daha dürüst ve daha ilkeli şekilde analiz edebilme imkânı sunmuştur. Zira her iki adayın ve hatta moderatörün taraftarlarının elinde kocaman bir sıfır kaldığı gerçekliği, gecenin ortaya çıkardığı tek kayda değer gerçekliktir.

Donuk, verimsiz ve hiçbir getirisi ve gerçekliği olmayan bu oturum, taraflara puan kazandıracak hiçbir bir niteliği taşımamıştır.

Ama toplumun keskin ve radikal şekilde ayrışmış olması, taraftarı oldukları adayın ne denli büyük yanlışlar yaparsa yapsın, rakiplerinin ise ne denli büyük ve gerçekçi projeler ortaya korsa koysun, bu radikal kesimlerin ketum, anlamsız ve akla aykırı tutumlarında bir değişiklik yaratmayacaktır.

Adaletli, ilkeli ve dürüst bir seçmen olamayan toplum, her seçim de bir başkasını seçiyor olması demek, yanlışlar silsilesine kesinti yapacağı anlamına gelmediği içindir ki, her seçim sonrası diz dövmelerimiz klasik kaderimiz olmuş durumdadır.

Adayın, tuttuğunuz partiye mensup olması demek dürüst ve ahlaki bir tavır takınmamıza engel olmamalıdır.

Unutulmamalıdır ki

Seçilen aday, taraftarı olduğunuz partinin üyesi olmasının dışında bir ülke ve bir şehrin kaderini teslim edeceğimizi kişi olması hasebiyle titiz, ahlaklı ve adil bir tavır göstermek mecburiyetindeyiz. Herkes kendi mahallesine ahlaki, dürüst ve adil tavrı takınabilmiş olsa, böylesi erdemli bir davranış sergileyebilmiş olsa, ne aday ve partilerin bu denli layüsel davranış lüksü olabilir ve ne de toplum olarak bizler, her seçim sonrası dizlerimizi dövmek zorunda kalmayacağız.

Kimse ve hiç kimse layüsel değildir!

Gerektiğinde herkesi ahlak, edep ve yasalar çerçevesinden hakkı ile eleştirebilmeli, yalan ve yanlışlarını bu değerler manzumesi içerisinde analitik bir yaklaşıma tabi tutabilmeliyiz. Ve hatta doğruların, gerçekçi politika ve projelerin rakip adaydan geldiği zaman da, hakkını teslim edebilecek bir şuurla hareket edebilmeliyiz.

Bu ülke hepimizin ve hepimiz salt ben duygusundan hareket etmenin yine hepimiz için bir felaket sebebi olabileceğini ve bu felaketin esas etkisinin kendi çocuklarımız, evlatlarımıza etkisini göstereceği bilincini ivedilikle görmez zorundayız.

Verimsiz, heyecansız, gerçekliği olmayan ve dolayısıyla haddinden fazla şişirilmiş aday, moderatör ve program, keşke dağ fare doğursaydı cinsindendi.

Zerre kadar şaşırmadım…!