20.yüzyılda yaşanan iki büyük dünya savaşı sonrası kısmen kurulmuş görünen dünya düzeni 11 Eylül saldırıları sonrası yaşanan süreçte tekrar ve hızlı bir şekilde yerini kaosa bırakıyor.

20.yüzyılda yaşanan iki büyük dünya savaşı sonrası kısmen kurulmuş görünen dünya düzeni 11 Eylül saldırıları sonrası yaşanan süreçte tekrar ve hızlı bir şekilde yerini kaosa bırakıyor.

Kaos Teorisi, bir düzensizliğin parametrelerini incelemek üzere ortaya atılmış bir teoridir. Düzensizliğin neden oluştuğunu, düzeltilen kısımlarının düzeltilmeyen diğer kısımlara olan etkilerini ve bu etkilerin tekrar dönerek düzeni nasıl bozduğunu inceler. Teori aslında fizik bilimine ait olsa da son zamanlarda sosyal bilimlere de uygulanmaya çalışılıyor.

Kaotik bir ortamın tamamı asla düzeltilemez, ancak belirli bir parçası üzerinde çalışılıp düzen kurulabilir. Ve bu müdahale ister istemez tekrar dönüp kurulan düzeni kaosa sürükleyecektir.

İnsanların büyük bir kısmını dışlayarak kurulmuş olan şimdiki düzen, dünya üzerinde birçok bozulmaya yol açtıktan sonra gelip, kurulan düzenin başına iş açmaya başladı. Büyük bir kaos ortamına doğru hızla yol alıyoruz. Ve bu kaosa müdahale edilmezse büyük acıların yaşanacağı yeni bir dünya çok da uzak değil.

Dünyanın küçük bir kısmını geriye kalanından üstün görenlerin, efendi-köle ilişkisini son birkaç yüzyıl içerisinde yeniden tanımladıklarını daha önce burada yazmıştım. Artık fiili kölelik yerine ekonomik köleliği yerleştirdiklerini, bunu da çok iyi bir şekilde kamufle ettiklerini, zehri balla karıştırarak insanlara yavaş yavaş yedirdiklerini söylemiştim. Aynı zamanda düzenin artık kendisini saklayamadığını, mızrağın çuvala artık sığmadığını da belirtmiştim.

Gelir dağılımının sürekli olarak küçük bir azınlık lehine değiştiği, doğal kaynakların hızla tüketildiği, tıbbın bunca gelişimine rağmen dünya nüfusunun büyük bir kısmının hastalıklarla baş edemediği, yeterli beslenemeyen, gerekli eğitimi alamayan, kötü şartlar altında yaşayan insan sayısının hızla arttığı, dünyanın büyük çoğunluğunun mensubu olduğu İslam dininin terörün odağıymış gibi gösterildiği bir dünyada, çatışmaların, savaşların ve terörün de artması kaçınılmaz hale geliyor.

Sözde, düzenin bozulmasını önlemek üzere kurulan Birleşmiş Milletler’in “Birleşmiş Beş”ler olarak hareket etmesi, Irak ve Afganistan’ın işgali ile bölgede oluşturulan dengesizlik, ardından gelen ekonomik krizler, adına Arap Baharı denilen isyanlar, Brezilya ve Venezuela gibi ülkelerin başkaldırması, Rusya ve Türkiye’nin yeniden bir aktör olarak sahne almaları bir kaosun habercileridir. Artık efendilikleri tehlikeye girdiği için var güçleriyle çalışıyorlar ve bu kaostan yeni bir dünya düzeni çıkarmak için ateşi herkesi yakacak kadar büyütme niyetindeler.

Zaten bıçak sırtı dengeler üzerine kurdukları dünya düzeni tam da ortasından, Ortadoğu’dan, çatırdamaya başladı. Şimdi yeni dengelerin kurulması hengamında ölenler ve zulme uğrayanlar ise kimsenin umurunda değil. Ama kendilerine gösterilen direncin giderek artması umurlarında ve bu direnci kırabilmek için dünyayı ateşe atmaktan asla çekinmeyeceklerdir.

Ortadoğu tamamen dengesizleşti. Avrupa gemisi su alıyor, gemiyi ilk terk eden İngilizler. Amerika gücünü kaybediyor, devasa bir nüfusa sahip Çin gittikçe güçleniyor. Dünya ekonomisi güçlü bir şekilde kriz sinyalleri veriyor. Türkiye ve Rusya gibi geçmişi ve geleneği güçlü ülkeler ise bu kaos ortamında tutunabilmek için olağanüstü çabalar gösteriyorlar. İttifaklar bozuluyor, yenileri kuruluyor. Aslına bakarsanız kimse ne yaptığını tam olarak bilmiyor. Herkes her an değişen şartlara göre dümen kırıyor.

Kaos ortamının kendine has şartları vardır. Ve şartlara uygun olarak beklenmeyen hamleleri gerekli kılar. Ama Allah’ın yarattığı âlemlerde hiçbir şey başıboş bırakılmamıştır. Zaman İslam’ın yükselme zamanıdır. Mevsim adeta İslam’ın yükselişini müjdeleyen bir bahardır. Arada yaşanan küçük sendelemeler bir çocuğun yürümeyi öğrenirken yaşadıkları gibidir. Bu kaos umulur ki insanlık açısından daha güzel bir neticeyle sonlanacaktır. Umutsuzluğa gerek yok…

Akîbet Muttakilerindir.