KANLA YAZILAN DESTANDIR ÇANAKKALE

“Çanakkale içinde aynalı çarşı
Ana ben gidiyom düşmana karşı
Çanakkale içinde bir uzun selvi
Kimimiz nişanlı, kimimiz evli

...
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni”

Bu türküyü duyunca önce inceden inceye burkulur yüreğimiz; Gencecik kınalı kuzularımız düşer aklımıza… Kocaman bir yumruk düğümlenir boğazımıza… Sonra düşünürüz yedi düvele karşı savaşan, inandığı mukaddes değerleri uğruna şahadet şerbeti içen kahramanlarımızı… Yokluğa açlığa, Batı’nın kan kusan silahlarına karşı iman dolu göğüslerini siper eden canlarımızı…

Şaire;

“Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor/ Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!” dedirten o civanmertleri…

Aklımıza Kuran-ı Kerim’in Ali İmran Suresi 169. Ayeti gelir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanma! Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar.” İçimizi bir huzur kaplar…

Peygamberimiz Hz Muhammed’in(s.a.s) “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her şey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez. Sadece şehit, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve onlarca kez yeniden şehit olmayı ister.” Hadisi ile kendimize geliriz. Biz de böylesi bir müjdeye mazhar olmak isteriz.

Farklıdır Çanakkale… Bir büyük duygu yoğunluğunda o farklılığın farkına varmak için bir büyük yürek gerekir.

Bu büyük yürekle birlikte Allah’a iman, vatana sevda ve fedakârlık gerekir.

Vatan ve mukaddesler uğruna “ölürsem şehit, kalırsam gazi” , diyebilmenin yüksek şuuru gerekir.

Allah aşkı ile bir büyük şahlanış gerekir.

Çanakkale; devletin bekasını, vatanın sevdasını, milletin bağımsızlığını yüreğinde taşıyan kahramanların kanları ile yazılan bir büyük destanın adıdır.

Çanakkale, zırhına, topuna, gücüne, güllesine güvenen; bir metrekare toprağa 6000 mermi yağdıran buna rağmen bir karışına dahi giremeyen, Müttefik Orduları Başkomutanı General Hamilton’a; “insan ruhunu yenmenin mümkün olamadığı yer” dedirten Anadolu toprağının adıdır.

Çanakkale; milletimizin bütün fertlerinin tek vücut haline geldiği dayanışma, birlik ve beraberlik duygularının doruklaştığı; bağımsızlık, şeref, onur, vatan ve bayrak için 253 bin canın cennet ile kucaklaştığı bir büyük yürüyüşün adıdır.

Çanakkale; “vatana kurban olsun” diyerek evladının ellerini kınalayan anaların, eşini, kardeşini, nişanlısını, babasını “namusum ayaklar altında kalmasın” diye düğüne gönderir gibi cepheye gönderdiği, bu toprakları olduğu kadar gönül ve kültür coğrafyamızdaki pek çok evin şehitle taçlandığı o muazzam ruhun adıdır.

Çanakkale; canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”,diyen; dinin, devletin, namusun, bayrağın ve bağımsızlığın en zor şartlarda dahi pazarlık konusu yapılamayacağının haykırıldığı şahlanışın adıdır.

Çanakkale, milletimizin mayasında olan vatan, millet, bayrak ve bağımsızlık ruhunun somutlaşmış ifadesidir.

Bizler, o ulvi ruhun sahiplerinin evlatları olarak ne kadar övünsek azdır. O ruhu yaşadığımız ve yaşattığımız sürece üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir engel olmayacaktır.

Bizler millet olarak birlik, beraberlik ve kardeşlik şuurunu diri tuttuğumuz, milli ve manevi değerlerimize sahip çıktığımız sürece hiçbir güç, hiçbir hain ve alçak saldırı bize diz çöktürtemeyecektir.

Aradan 104 yıl geçmesine rağmen bugün ruhları ile aralarımızda yaşayan ve yaşayacak olan aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi bir defa daha rahmetle, minnetle, duayla yâd ediyor; emanet ettikleri vatanı ve semalarımızı çınlatan Ezan-ı Muhammedi’yi ebediyen koruyacağımıza nice yüz yıllar üzerine yemin ederek söz veriyoruz.

Hadi ÖNAL /15 Mart 2019 /İZMİR