Kan değişimi

Kabine değişiklikleri genellikle iktidarlar için bir nöbet değişimi, yeni bir heyecan, taze bir kandır.

Bazen de gidenler açısından kırgınlık, küskünlük, bakanlık beklentisi içinde olanlar açısından burukluk…

Eski dönemlerde kabine değişikliklerinde sıkıntı daha çok olurdu.

Gelen 3-5 bakan sevinirken, bakan olamayan çoğu milletvekili beklentisi karşılanmadığı için hüsrana uğrar, bakanlıktan alınanlar ya parti içinde çıbanbaşı olur, ya da küskünlüklerini partiden kopmaya kadar götürürlerdi.

Takdir etmek gerekir ki AK Parti, uzun soluklu iktidarına rağmen her kabinede ölçülü değişikliklerle sancısız sıkıntısız; patırtısız gürültüsüz yenilenmeyi gerçekleştirdi.

Bir bakıyoruz, bugün AK Parti’nin iktidar olduğu 2002 yılında kurulan Abdullah Gül Başkanlığındaki 58. Hükümetten sadece iki isim kalmış; biri Başbakan Binali Yıldırım, diğeri Recep Akdağ…

Tayyip Erdoğan başkanlığındaki ilk kabineden de öyle…

Ancak 2002’den buyana Binali Yıldırım ve Recep Akdağ’ın da kısa süreli de olsa kabine dışı kaldıkları göz önünde tutulursa AK Parti tarafından kurulan bütün hükümetlerde görev almayı başarmış tek bir isim yok.

AK Parti’nin kurucularından da Başbakan Binali Yıldırım’ın yanı sırı sadece iki bakan var:

Mevlüt Çavuşoğlu ve Nurettin Canikli.

Bu arada kuruculardan Anayasa Profesörü Burhan Kuzu’nun bakan olma hayali bir kez daha gerçekleşmediği için üzüldüğü söyleniyor.

Burhan Hoca alınmış görünse de çabuk toplar.

Öyle bir iki tweet ile intikam maverasına girmez.

Neyse, kabine değişikliği diyorduk…

AK Parti’nin bu köklü kadro değişimini sancısız bir şekilde gerçekleştirmesinde Genel Başkan ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın hakim gücünün etkisi var kuşkusuz.

İşin bir de sistematik yanı, yapısal tarafı var.

AK Parti, -daha sonra değiştirilse de- kuruluşu sırasında 3 dönem kuralı getirdiği için kadro değişimi yapmayı taahhüt ettiğini işin başında açıklamıştı.

Bu değişim bir kerede değil, peyderpey yapıldığı için, bugüne kadar, devamlılığı etkileyecek ve parti grubunu rahatsız edecek bir olumsuzluk yaşanmadı.

2019’dan sonra zaten kabine parlamento dışından olacağı için AK Parti milletvekillerinden bakanlık bekleyenlerin isteklerinin bir bölümü böylece karşılanmış oldu.

Önümüzdeki süre içinde birkaç değişikliğin de yapılabileceği konuşuluyor.

En azından, bakanlık beklentileri gerçekleşmeyen milletvekillerinin umudu bu yönde.

Aslında kabinede değişiklik, Cumhurbaşkanının AK Parti Genel Başkanlığına seçilmesinin hemen ardından bekleniyordu.

Aradan üç ay gibi bir zaman geçtikten sonra beklentilerin zayıfladığı bir sırada bu değişikliklerin gerçekleşmesi biraz sürpriz oldu.

Başka sürprizler de var…

Ekonomiye “baba” bir “can” katılması bekleniyordu; “jöle”li, “cilalı” parlatmalarla yetinildi.

Özellikle iş dünyasının beklentisi Ali Babacan’ın yeniden ekonomin patronu olmasından yanaydı.

Babacan’ın ekonominin dümeninde yer aldığı dönemlerdeki ekonomik tablo ile kabine dışında kaldığı ekonomik tablo arasında bariz fark olduğunu düşünenler, ekonominin yeniden toparlanması için Babacan’a şans verilmesini bekliyorlardı.

Olmadı ama iş alemi, Mehmet Şimşek’in ekonominin tek patronu olmasını da olumlu karşıladı.

Dışişleri Bakanlığı için meclis dışından İbrahim Kalın’ın getirileceği söyleniyordu.

Belki milletvekillerinin son bakan olma şansını azaltmamak için Meclis dışından bakan getirme yoluna gidilmedi.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun devamının, özellikle son dönemde limoni olan Avrupa ile ilişkilerin tümden kötüleşmemesi için yararlı olduğu değerlendiriliyor.

Ne de olsa Avrupa Parlamentosu’na başkanlık etmiş bir isim Çavuşoğlu.

AK Parti’nin akil isimlerinden Nabi Avcı’nın kabinede yer almaması ise bir kayıp.

Avcı’nın sağlık gerekçesiyle kendi arzusu doğrultusunda dışarıda kaldığı belirtiliyor.

Öyle bile olsa AK Parti’nin, Avcı gibi bir bilge isimden faydalanması gerekiyor.

Kabinedeki değişiminin hükümete taze kan katmasını, ülkemiz için hayırlı olmasını temenni ediyor, yeni bakanlara başarılar diliyoruz.