KADIN YAHUT İNSAN...

Erkek ve kadına insan olarak bakmak meselenin temelidir. Önce insan olabilmek gerekir insan olarak bakabilmek için.

Empati yapmak için de öyledir. Kendisi insan değilse nasıl bakacak ve daha önemlisi nasıl görecek, neyi görecek?.

Kim görecek?

Doğan Cüceloğlu "kadına insan olarak bakılmalı" diyor. Çok güzel diyor. Ama sözü edilen insan nerede?

NAsıl yetişecek ve nerede pişecek?

Nasıl olgunlaşacak?

Üniversitede mi?

Lisede mi?

İlkokulda mı?.

Sokakta mı?

Kaybedilmiş insanlığımızı arıyoruz her yerde.

Herkese insan gibi bakacak ve herkesi insan gibi görecek gözler arıyoruz.

Kendisini "uçkur" edebiyatından kurtarmış bir gençlik arıyoruz.

Belden aşağı değil, gözleri daha yukarılarda olan bir nesil görmek istiyoruz. Daha yukarıda gönül, kalp, kafa ve beyin vardır. Onları da gören göz aramaktayız.

Kaybettik arıyoruz. Hikmet bizim yitiğimizdir. Onu arıyoruz. Nerede olursa olsun.

baba olmak isteyenler, anne olmak isteyenler sözümüz sizedir; önce insan olunuz.

Önce insan olalım. Daha sonra neyi istiyorsak onu...

KENDİ KÜLTÜRÜNDEN KOPAN BAYAN ÖRNEĞİ

Avrupa toplumu öteden beri suyu Türkler kadar kullanmayı bilmez. “Türk” derken Müslüman Türk’ü kast ediyorum. Bütün Müslümanlar suyu kullanmayı bilir. Fıkıh kitaplarında “Ma” bahsi vardır. Yani “su”….

Temiz su nasıl olur?

Temizleyici suyun vasıfları nelerdir?

Fıkıh kitaplarında (Kuduri ve Nurul izah) ilk bahis “taharet’tır”.

Bilirsiniz ki Avrupa toplumları suyu kullanmayı pek bilmezler. İç çamaşır ihtiyacı bir inanç meselesidir. Yani temizlik ihtiyacıyla alakalıdır. Bu yönüyle Müslümanlardan öğrenmiştir Avrupalı toplumlar iç çamaşır alışkanlığını ve suyu kullanmayı. Müslümanlar derken Türkleri kast ediyorum.

Hatırlanacağı gibi Avrupalılar İslam dünyasından etkilenmeleri 9-13. asırlar arasında Endülüs, Sicilya yoluyla Arap İslam dünyasından 14 ve 19. Asırlar bakımından Balkanlar vasıtasıyla Osmanlı Türk dünyasından olmuştur. Bu etkilenmeler neticesinde suyu kullanmayı öğrenmişlerdir.

Bu haftanın konusu olan kadına verilen değeri de Avrupalı toplumlar Türk-İslam dünyasından öğrenmişlerdir.

Türk milleti 1930’lu ve 1940’lı yıllarda köklerinden koparıldığından “taharet” bahsi başta olmak üzere kadına verilen değer gibi pek çok kıymetimizi kaybetmek ile karşı karşıya kaldık. Allah’ımıza hamdolsun ki, milletimizin içinden çıkan ehl-i sünnet gönüllüleri sayesinde İstanbul merkezli Türklük tekrar kökleriyle buluşmaya başlamıştır.

Ortaçağ Avrupa’sında “Azizlerden” Elizabet ömründe hiç yıkanmadığından etrafına öyle bir koku yaymaya başlamıştı ki, civarında bulunanlar nihayet tahammülü edemeyerek onu banyo etmeye ikna ettiler. Fakat bundan da bir şey çıkmadı. Çünkü suya temas eder etmez dışarı fırladı ve işledi günahtan dolayı tövbe (!) etmeye başladı.

İngiltere’de tuvalet (WC) 17. Yüzyılda icat edildi. 16. Louis’in tahta geçişinde ilk defa, kraliçe dairesinde böyle temiz bir yer inşa edilmiş ve bu o zamanki insanlar tarafından “Dalkavukluğun son perdesi” olarak yorumlanmıştı.

1935 yılında ilk kadın milletvekillerinden birisi olan Mihri Pektaş (Malatya) diyor ki, “İngiltere, feminizmin ebedi yurdudur. Onun için bana gösterilen alaka inanılmayacak kadar genişti”.

Bayan Pektaş 1930’lu yılların zihniyetini temsil eden “bayanlarımızdandır”.