DÖNER dolaşır “Müttefikin kim?” diye sorardı dedem. Küçüktüm. Yaramazlık birinci şiarım olduğundan bu soru üzerinde düşünmek gibi bir eğilimim hiç olmamıştı.

DÖNER dolaşır 'Müttefikin kim?' diye sorardı dedem.

Küçüktüm.

Yaramazlık birinci şiarım olduğundan bu soru üzerinde düşünmek gibi bir eğilimim hiç olmamıştı. Benim derdim ortalığı tozu dumana katmaktı. Dedemin etrafından hiç ayrılmaz, gelip giden dostlarına rahatlık vermemek için özel kurulmuş bir zemberek gibi çalışırdım.

Can sıkıcıydım, doğru.

Ancak dedemin itibarı bana müdahale edilmesine mani olurdu.

Ben de bunu sonuna kadar istismar ederdim.

Sonradan öğrendim ki, şeytanın en belirgin özelliklerinden birisi insanın iyi niyetlerini, samimi duygularını, masumane yönelişlerini rayından çıkarıp istismar etmekmiş.

Yalnız bunu farkına varılmadan gerçekleştirirmiş.

Ayağı kaydırılan kişi ciddi bir akıl yürütme, samimi bir iman ve derin bir tefekkürün sahibi değilse asla bunun farkına varamıyormuş.

Serin bir rüzgar vadediyor ama bağrında sakladığı soğuğu gizliyordu.

Güneşli bir hava önerip inandırıyor lakin kavurucu çöl iklimlerinde kavurup perişan ediyormuş.

Artık nasıl bir hile ve düzenbazlıkla bunların üstesinden geliyorsa, buna maruz kalanlar kendilerinden hiç şikayet etmiyorlarmış.

DEDEMİN demesine göre kişilerle bir ittifak gerçekleştiriyor ama bunun maddeleri sır gibi gizli.

Hatta çoğu defa şeytanla ittifak halinde olanlar bu müttefikliği inkar ediyorlarmış.

O kadar hilebaz yani.

İşte bu konuda bir ayılma sağlayabilmek için muhabbetin içine bu soruyu yerleştiriyordu: 'Müttefikin kim?'

Şımarıklık dönemlerimde bana bir etki yapmamış olsa da şimdilerde bu soru durup durup kendini hatırlatıyor.

Ve…

Soruyorum kendime: 'İttifakın kiminle?'

DOSTLARIMIZLA müttefik miyiz mesela?

Hangi noktalarda tam ittifak halindeyiz?

Hedefin aynı olması kişiyi müttefik yapar mı?

Gaye bunun neresinde?

Aklıma bu hususta gelen diğer bir soru şu; Sevgili Peygamberimizin ordusunda Hakk için savaşan sahabeler ile birlikte olduğu halde hurma bahçelerini kaybetmemek için katıldığı beyan edilen kişinin durumuna benziyor olabilir miyiz?

Gerçekten ittifakımız var mı ve bu kiminle?

İTTİFAK, işbirliği yapmak demek…

Anlaşma sağlamak ve aranda bir uyuşma tesis etmek manasına geliyor.

Ortak çıkarlar doğrultusunda oluşturulan birlik olarak da ifade edilebilecek ittifakı biz şeytan ve nefsimizle sağlamış olmamız akıl karı mıdır?

Onunla sözleşme yapmak yani müttefik olmak kalbinde iman taşıyan bir mü'min için küçültücü değil mi? Zaten ona güvenmek başlı başına bir aşağılanmış olmayı kabul etmek anlamına gelmiyor mu?

Aşağılanmış ve kovulmuş şeytan ile işbirliğine girmenin ne gibi makul bir izahı olabilir?

Dedemin o günlerde yaptığı uyarının, bugünlere taşan soruları bunlardan ibaret değil ama bu kadarı bile utanmak için yetmez mi bize?

YALAN söylemenin, ikiyüzlü davranmak demek olan riyakarlığın, hakkı batıl, batılı hak göstermenin şeytanın bir numaralı özellikleri olduğunu bildiğimiz halde, onunla ittifak sağlamak bizi de aynı özelliklerin sahibi yapıyor aslında.

Mesele ciddi…

Cezbedici tekliflerine gönül bağlamamız bizim sağlam olamadığımızın bariz bir kanıtı.

Yalanlarını örtbas etmekteki maharetini adımız gibi bilmemize karşın bu kadar aymazlık içinde olmamızın da bir izahı olmalı.

Rabbine karşı nankör ve asi olan şeytan ile bizim bu kadar içli dışlı olmamız kabul etmesek bile müttefik olduğumuzun belgesi.

Onun insana ve insanî güzelliklere olan düşmanlığını kopyalayıp, bizlerin kimseleri tam sevemeyişi de yine bu yolun yolcusu olduğumuzun delili.

Kuruntu kuyularında inleyişimiz, vehimler içinde boğulmalarımız…

Vaatlerde bulunup yapmayışlarımız, kişiler arasına düşmanlık tohumları saçışımız, sabitelerimizden vaz geçip değerlerimizi unutuşumuz, kışkırtıcı eğilimlerimiz vesaire…

Tüm bunlar sanki dedemin uyarısının ne kadar haklı olduğunu ortaya koyuyor.

O halde tekrar kendimize soralım.

İttifakın kiminle? Müttefikin kim? Kimlerle iş tutuyorsun?

Allah'ım bizleri kovduğun şeytanla işbirliği yapmaktan, onunla müttefik olmaktan muhafaza eyle.

Âmin.

Ya Selam!