SADECE kendi çilelerinle hemdem olmak marifet değil azizim. İnsanlık da değil. İnan buna.  Hüner, başka kalplerin ıstırabına kalbini açabilmendir. Yüreğini onların yüreğine tutabilmen ve onların tınısını duyabilmendir.

SADECE kendi çilelerinle hemdem olmak marifet değil azizim.
İnsanlık da değil.

İnan buna.
Hüner, başka kalplerin ıstırabına kalbini açabilmendir. Yüreğini onların yüreğine tutabilmen ve onların tınısını duyabilmendir.
Kendine kapanmak ne acıdır, ah.
Hissizleşmek, duyarsızlaşmak başka acılara, hayatlara...

Acıyı tadamamak...
Kendine kilitli kalmak ne kötü, ah.
Oysa kalbine konmasını istemelisin bir başka kalpten kalkan kelebeklerin...
Aldanışlardan başka nasıl kurtulabilirsin ki, nefsin kurduğu.
Ötelerdeki bir kalbin sessiz ıstırabını sen buradan duyabilmelisin...

Sanki yanı başındaymış gibi.
Orada çakan ateşin çakar çakmaz burada kıvılcımı parlamalı.
Parlamalı ki; insan olduğunu bilesin.
İşte bunun için ıstıraba açık olsun kalbin!
Bu ıstırap öldürücü değil, oldurucudur.
Neşe verir cana.

Hayat sunar.
İnan bana!

Yükün zarafet olsun!

Kabalık, hoyratlık ırak dursun bizden.

Yaklaşamasın yanımıza aymazlık. Çirkin sözler karatmasın yüreğimizi, uzaklaşsın.

Yoksa bu çevremize de sirayet eder, bizden onlara geçer.

Zarafet olsun yükümüz.

Hamalı olacaksak inceliğin taşıyıcısı olalım.

Hoşluk yakışır bize. Şıklık iyi durur.

Güzelliği taşıyalım üzerimizde ışıl, ışıl.

Kibarlık, ah kibarlık. Çok uzak düştük ona.

Dönsün, gelsin. Çok özledik biz onu.

Onun ruh dünyamızı terk edişinden beri çok yıprandık, yerlere çokça düştük, yaban eller tarafından sürüklendik.

Kanatıldı kalbimiz.

Çok kan kaybettik. Anlayışlı olmak aptallık kabul edilir oldu.

Kültürlü, düşünceli, incelikli davranışlar zaaf olarak kabul edildi.

Rica yerine emir kipiyle cümleler kurar olduk. Çokça suçladık.

Sonunda bu hal yaygınlaştı ve bizde suçlayıcı cümleler işitir olduk. Dinlemek, anlamak ve izah etmek yerine savunmacı cümleleri yeğler olduk.

Teşekkürlerin içi dolu değil artık. Elimizde sahtesi kaldı. O nedenle de karşı tarafa etkisi geçmez oldu.

İyilik yapmaya devam edenlerimiz yok mu, var.

Ama zarifçe değil.

Güzel işler yapılmıyor mu hiç, yapılıyor ama kaba saba şekilde yapılıyor. Reklamı ile yapılıyor.

Gizli iyilikler fotoğraflanır oldu.

Eskiden dost ziyaretleri can şenliği, gönül hoşluğu ve muhabbet için yapılırdı.

Bize abartıdan uzak durmak, aşırılıklara meyletmemek öğütlenirdi.

Şıklık sadece göze hoş görünmek değil, gönle de has görünmektir diye öğretildi. Ya şimdi?

Her şey bir kare fotoğraf çekip paylaşmak noktasına indirgendi.

Özünü kaybetti. Manevi neşesi kaçtı.

Yerli yerindelik zariflerin özelliğiydi. Sosyal mecrada, özel alanda, mahremiyet noktalarında, kamuda nasıl davranılır önemsenirdi.

Zarafet kalkıp göç eyleyince, daha doğrusu tarafımızdan sürgün edilince gönül ve ruh pazarı karıştı birbirine.

Bunlar üzerimizdeki yükü arttırdıkça ve üzerinde düşündükçe dedemin aklıma kazıdığı o cümle geliveriyor hatırıma.

'Oğul. Hamalı olacaksan zarafetin hamalı ol. Yükün incelik olsun.

Yorulursun ama değer buna.

Ve kalbin ıstıraba açık olsun…'