İSTİKLAL MARŞIMIZIN BESTESİ İLE İLGİLİ ELEŞTİRİLER

İSTİKLAL MARŞIMIZ NEDEN CENAZE MARŞI GİBİ?

Normalde bir istiklal yani bağımsızlık marşının tok, gür, hızlı ve heybetli olması gerekirken malesef cenaze marşı gibi çalıyor.

İşte bunun hikayesini de bizzat bestekarın ağzından (Zeki Üngör) dinleyelim.

"Sahibi’nin Sesi" stüdyosunda orkestra ile plağa çaldığımız zaman teknisyenler, bunun çok süratli bir marş olduğunu ve dolayısıyla plağın ancak yarısını doldurduğunu söylediler. Bu sebeple plağın aynı yüzüne bir marş daha çalmamızı rica ettiler. Ben böyle bir teklifi kabul edemezdim. O anda aklıma bir şey geldi: "Marşı biraz ağır çalalım, böylece plak dolar. Sonra çalınırken gramofon biraz hızlıya ayarlanır, olur biter" dedim. Bu fikir pek münasip görüldü ve dediğim gibi yapıldı. Fakat bilahare böyle bir fikir vermekle hata ettiğimizi anladım. Çünkü marş çalınırken gramofonun hızlıya ayarlanması icap ettiğini kim bilebilirdi?”

Görüldüğü gibi tam bir alaturka davranışla İstiklal Marşımızın en can alacak noktası; ritmi, ölü doğrulmuştu. Plak yayıldıktan sonra ağır ritim de hafızalara yerleşti.

Yani koca milli marşımızın bestesi bir plağın ön yüzünü doldurma düşüncesine kurban gitmiştir. Bir plağı doldurmak için bir milli marş feda edilmesinin ne önemi var? Koca milli marşımızın giriş müziği cenaze marşını andırmış ne önemi var? Bu beste, marştaki duygu ve coşkunluğu vermekten uzak olup tamamen bir cenaze marşı havasındadır.

Bunun günümüz bestekarları tarafından düzeltilmesi gerekir.

  1. İSTİKLAL MARŞIMIZIN BESTESİ İLE İLGİLİ İDDALAR

Zeki Üngör'ün yaptığı ve halen kullanılmakta olan bestemiz malesef çalıntı.

Marşın Türk temalarını ifade etmediği ve hatta “Karmen Silva” isimli bir operetten alındığı veya esinlendiği da iddia edilmiştir. Karmen dinlendiğinde de benzerlikler görülecektir.

Kendi milli marşımızı bile milli değerlerimize, musikimize göre yapmak yerine her zamanki gibi araklamacı/yazarlık metoduyla oluşturduk.

Zeki Üngör ise şöyle anlatır marşın besteleniş hikayesini: Şişli’de Uğurlu Han’ın 4 numarasında oturuyordum. Kurtuluş ordusu süvarilerinin İzmir’e girdiklerinden iki veya üç gün sonra evimde, Talim-Terbiye Heyeti azası ve terbiye mütehassısı dostum Haydar merhumla oturuyorduk. Kapı çalındı. İlkokul öğretmeni İhsan merhum geldi. Büyük bir heyecan içinde, süvarilerin İzmir’e girişlerini anlatmaya başladı. Hepimiz coşmuştuk. Hemen kalkıp piyano başına geçtim. Ve derhal içimde doğan parçayı çalmaya koyuldum.. Ertesi gün de çalıştım. İki gün sonra beste bitti. Arkadaşlara gösterdim. Çok beğendiler. Bunun üzerine bu müziği milli marş olarak takdime karar verdim.

Dikkat edilirse, adamlar önce bir marş besteliyorlar. Daha çok İzmir'in geri alınışından ilham alarak.

Fakat daha sonra bu besteye İstiklal Marşı giydiriliyor. Bu nedenle İstiklal Marşı ile bestesi arasında uyumsuzluk oluşmuştur.

Murat Bardakçı'da farklı bir iddiayı dillendiriyor. "İstiklâl Marşı hakkında bir başka iddia daha vardı: Eserin bestecisi olan viyolonist Osman Zeki Üngör, Ankara'da o zamanki ismi "Riyâset-i Cumhur Musiki Heyeti" olan bugünün Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın başına geçmeden önce, Sultan Vahideddin'in sarayındaki orkestranın başında idi. Hükümdara "Şeh-i âlem mâh-ı envâr ...sultânım" sözleriyle başlayan bir "medhiye" sunmasının yanısıra, padişahın tahta çıkması münasebetiyle bir de marş bestelemiş ama Sultan Vahideddin marşı çaldırmamıştı. Mehmed Akif'in şiiri daha sonra işte bu marşın üzerine yerleştirilip "İstiklâl Marşı" yapılmıştı ve prozodinin bozuk olmasının, yani güfte ile bestenin uyumsuzluğunun sebebi de buydu!"

  1. İSTİKLAL MARŞIMIZIN ARMONİLENMESİNİ (NOTAYA UYARLANMASINI) BİR ERMENİ YAPTI

marşın armonilemesini (yani orkestraya uyarlanmasını) Edgar Manas isimli bir Ermeni vatandaşımız yaptı. Yani buradan Ermenilere hakaret ettiğim anlamı çıkmasın. Sadece bazı şeyleri daha iyi bilmek için söylüyorum. Yani bazıları Ermenilere kızarken onların notalarıyla söylediğimiz bir milli marşımız olduğunu görsünler istedim.