İstihbarat ve ordu

Türk Milleti 15 Temmuz’da dünya siyasi tarihine girecek bir destan yazdı.

Çok iyi planlanmasına, en modern silah ve teknolojinin, gözü dönmüş darbeciler tarafından acımasızca kullanılmasına rağmen milletin direnci darbeyi akamete uğrattı.

Bununlar birlikte ortada bir vakıa var.

Ordu içinde bir grubun darbe girişiminde bulunma gerçeği.

Tabii bu da ister istemez Türkiye 15 Temmuz’a nasıl geldi sorusunu beraberinde getiriyor.

Ve ordu içindeki darbeci yapılanmanın nasıl oluştuğu şeklindeki bir başka soruyu…

Mesele “istihbarat” noktasında düğümleniyor.

Bir istihbarat eksikliği olduğu açık.

Bu sadece 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili istihbarat eksikliği değil.

Daha geniş planda; 15 Temmuz’u gerçekleştirenlerin ordu içine nasıl nüfuz ettikleri, nasıl yuvalandıkları, nasıl organize oldukları ve nasıl mevcudiyetlerini, kimliklerini, planlarını ve amaçlarını gizleyebildikleri konusundaki istihbarat zaafiyeti…

Gazeteci yazar Sedat Ergin, yaklaşık bir haftadır “15 Temmuz ve İstihbarat” başlıklı seri yazılarla bu soruların cevaplarını arıyor; tespitler yapıyor.

Bu tespitler sonunda ulaştığı nokta şu:

“Türk Silahlı Kuvvetleri kendi içinde etkili bir istihbarat sistemi işletemiyor, ayrıca kışla dışında da yasal olarak istihbaratta bulunma imkânına sahip değil. Bu durum TSK’yı kendi içine nüfuz etmiş FETÖ mensuplarını öğrenebilmek için büyük ölçüde MİT ve Emniyet’ten gelecek istihbarata bağımlı hale geliyor.”

Tabii 15 Temmuz öncesi itibariyle değerlendiriyoruz; MİT ve Emniyet’tin daha sonra “FETÖ” olarak adlandırılacak yapılanma ile ilgili araştırmaları yapanların bizatihi FETÖ’cü oldukları; dolayısıyla müthiş bir karartma çalışması yapıldığı, gerek ordu içinde, gerekse istihbarat birimlerinde ve kamudaki diğer kurumlarda FETÖ’cülerin perdelendiğini, korunduğunu görüyoruz.

Daha da ilerisi, Ergin’in “MİT’in içine nüfuz etmiş olan FETÖ unsurlarının çarpıtma yapması -örneğin, kötü niyetle Gülen karşıtı subayları Gülenci gibi raporlaması- ihtimal dahilinde midir?” sorusu ile gündeme getirdiği kuşkunun yerinde olduğu…

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “At izini it izine karışmış” değerlendirmesi yaptıran da bu kuşkunun doğru çıkması değil mi?

***

Eskiden MİT’in başında askerler olurdu.

MİT Müsteşarlığı sanki askeri görev alanlarından biriydi.

Her ne kadar ordudaki terfi ve atamaların yapıldığı Askeri Şura’da kadro olarak görünmese de…

O yüzden istihbarat hep askerin kontrolünde olmuş; MİT, darbeleri sivil iradeden gizlemiş; hatta planlarının gizlilik içinde yapılmasına sağladığı katkı ile darbelerin başarısında önemli rol oynamıştır.

Ünlü MİT Müsteşarı Fuat Doğu, 1962’de Albayken o zamanki adıyla MAH Reisliğine atanmış; general olduktan sonra da 1966’dan 1971’e MİT Müsteşarlığı görevinde bulunmuştur.

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in kendisine istihbarat vermemesinden yakındığı Fuat Doğu, aslında 12 Mart muhtırasından aylar önce bir MGK toplantısında “Bizim artık demokrasimizin disiplinini sağlayacak frenleri sıkmamızın zamanı gelmiştir” diyerek darbe hazırlığını fısıldamıştı.

12 Eylül darbecilerinden, MGK üyesi ve Genel Sekreteri, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, 1966-1967 yıllarında generalliğinin ilk dönemlerinde MİT’te daire başkanlığı yapmış, 12 Mart muhtırasının akabinde, 1971-1973 yıllarında Korgeneral Rütbesiyle MİT Müsteşarlığı görevinde bulunmuştur.

12 Eylül darbesinde MİT Müsteşarı bir emekli orgeneral olan Adnan Ersöz’dür.

Bu geleneğin son temsilcisi ise Teoman Koman’dır. 1988’de Tümgeneralken atandığı MİT Müsteşarlığını Korgeneral olduktan sonra da 1992 Ağustosuna kadar sürdürmüştür.

Daha sonra Sönmez Köksal ve Şensal Atasagun ile sivilleşme süresi başladıysa da asker etkisi devam etmiştir.

Asker etsinin azalması Emre Taner dönemine rastlar.

Taner’den sonra göreve gelen Hakan Fidan da astsubay olarak görev daha önce orduda görev yapmış biri olmasına rağmen görev süresince sivil iradeyi üstün tutan bir yaklaşım sergilemiştir.

Bu tavrını da 15 Temmuz’un bastırılması sırasında gösterdiği çaba ile göstermiştir.

***

Daha önceki darbeler istihbaratı askerler kontrol ettiği için büyük bir gizlilik içinde kalmış ve başarıya ulaşmıştır.

15 Temmuz’da ise iş tersine dönmüş istihbarat askeri kontrol etmiş ve yönlendirmiş, böylece darbe başarısız kılınmıştır.

Darbenin girişim safhasından daha önce etkisizleştirilmesi ise ileri bir istihbarî çalışmayı gerektirecektir.

Bu önleyici faaliyetin yolu da bellidir:

Ya asker kendi iç istihbaratını etkin biçimde yapacak ya da sivil istihbaratın çalışmasına kapı aralayacaktır.