Her şey zıddıyla kaim demişler.  O hâlde magandalarla başlayalım... Maalesef giderek artıyor sayıları... Bunların tamamı sonradan görme tâbir edilen cinstir. Paraları bol ama akılları ve görgüleri hemen hiç yoktur...

Her şey zıddıyla kaim demişler. O halde magandalarla başlayalım... Maalesef giderek artıyor sayıları... Bunların tamamı sonradan görme tabir edilen cinstir. Paraları bol ama akılları ve görgüleri hemen hiç yoktur...

Otobüse ayı gibi biner, milleti itekleye kakalaya ilerler, yaşlılar ayakta iken ayı gibi çöreklenir boş bulduğu yere… Gözleriyle de elleriyle de tacizcidirler..

Kilimalar kapalı ise, fenalık geçirir, ne de olsa cismen de ayı gibidir, yağlıdır; şoföre 'lan klimayı açsana gebertecen mi bizi?' diye bağırır…

Ellerindeki tesbih asla 33 taneli zikir tesbihi değildir. Ya 15, ya da 22 boncuk vardır. Fakat imamesi mutlaka şaşaalıdır...

Elinde sallayarak marifetmiş gibi 'eski mahkûm' havası verirler kendilerine... Tıkacan içeriye, verecen sopayı sürekli yeni mahkûm yapacan bunları...

Özel arabasında «çakarlı» kullanır. Ya, hála kullananlar var, bunlara yasak kar etmez, şimdi de «mavi tepe lambası» takıyorlar...

Kornacıdırlar... Magandalar trafikte lüzumu yokken ve defalarca, kimi zaman da küfür mahiyetinde uzun uzun korna çalarlar.

Zigzaglar çizerek son sürat gider, 'savulun lan ben geliyorum' diyerek ne mal olduğunu ilan eder ve bundan da büyük zevk alırlar...

Kırsal kesimde yoktur bilinmeyebilir, bunlar şehirlerde ürer, şehrin plaza mağaralarında bile oturabilirler in niyetine

Sözlüklerde yoktur ben yazayım: 'maganda zooloji kapsamı dışındaki iki ayaklı bir öküz çeşididir...'

Modern tarımdan önce köylünün yakın dostu öküzler üzülmesinler. Onları anlatmıyoruz. Köylünün öküzleri bunlara yalnızca güçleri ve hayvan oluşlarıyla benzerlik arzedebilir, yoksa ruhen köy camışı ya da öküzü mübarek, şehir öküzü maganda ise la'net bir şeydir...

* * *

İstanbul beyefendisi…

Merhum yazar ve bilge insan Mehmet Şevket Eygi üstad gibi mübarek insanlar için kullanılagelmiştir. Malûm İstanbul eski payihathttır ve bütün iyi örneklerde ismi geçmiştir.

Osmanlı büyük ve kerim bir devletti, başkentinde de beyefendi ve hanımefendiler yaşardı... Kimdir İstanbul beyefendisi? (Hanımefendisi, konu hakkındaki tam bilgim de üstad M. Ş. Eygi sayesindedir…)

İstanbul beyefendisi, tertemiz giyinir. Üstündeki başındakinden bellidir asaleti. Pahalı giyinmez ama görgülü bir giyimi vardır. Zürafànın düşkünü beyaz giyer kış günü durumu yoktur. Giydiği temiz ve ütülüdür. Çok hafif ve zarif, organik bir koku kullanır.. Saçları taralıdır, cebinde not defteri ve mutlaka bir dolmakalem vardır.

Müsrif de cimri de değildir. Azıcık geliriyle tüm güzellikleri nasıl edindiğine taaccüb edilir. Oysa o akıl sahibidir, kazıklanmadan gidip ucuz ve kaliteli olanı bulur alır giyer... Hatta kimi zaman bitpazarına bile gidip üzerine göre zenginlerin attığı güzel bir ceket, gömlek veya pardüsü bulursa alır temizlettirir ve giyer…

Ağzı kokmaz. Sarımsak, soğan yiyip camiye gelmez. Eskaza yemiş olsa, ya gelmez ya da cemaat içinde boğulacağını bilse geyirmez. Arka saflarda durur ve farzı kılıp hemen kaçar sünneti evinde kılar ki kimse rahatsız olmasın...

Yüksek sesle konuşmaz, kimseyle tartışmaz... Misafirlerini kapıda karşılar, onlara hürmet eder ve asla ikramda kusur etmez. Yarın aç kalacağını bilse evindekileri ikram ederek misafirini hoşnud etmeye, duasını almaya bakar. Cep telefonunu misafirlerinin yanında kapatır kaldırır...

Bu konuya devam ederiz yine… Cuma'nız mübarek olsun...