Milletler mezarlığındaki mezar taşlarını okuyabilsek pek çok devletin israf, lüks, savurganlık,  gösteriş ve kibir yüzünden yıkıldığını görürüz. Devletleri yıkan felaketlerin başında israf gelir...

Milletler mezarlığındaki mezar taşlarını okuyabilsek pek çok devletin israf, lüks, savurganlık, gösteriş ve kibir yüzünden yıkıldığını görürüz.

Devletleri yıkan felaketlerin başında israf gelir. Nedir israf? İsraf: sahip olunan; su, toprak, yer altı yerüstü kaynaklar, zaman, imkan gibi değerlerin gereksiz yere veya gerektiğinden fazla kullanmak, harcamak, tüketmektir. Ülkemiz maalesef böylesi bir dönemi yaşamaktadır. Özellikle imkanların israfı… Bir yanda işsizlik, yokluk, açlık; enflasyon ve bunların altında ezilen halk, diğer yanda aşırı tüketim, savurganlık, gösteriş ve şatafat...

2012 yılıydı bir dershanede müdürlük yapıyordum. Dershanenin hemen yanı başında İş ve İşçi Bulma Kurumu binası vardı. Binanın önünde de İşkur'a ait iki araba… Biri devlete ait iş görebilecek özelliklere sahip diğeri kiralık otomobil... Her ikisinin de şoförü vardı. Kiralık son model konforla donanımlı aracın tek görevi İşkur müdürünü sabah evinden almak, akşam evine götürmekti. Dayanamadım bir gün; 'Yahu Müdür Bey!', dedim 'Bak, devletin aracı sizin için yeterli bu kiralık araca ne gerek var?'

Bir İşkur müdürlüğünün değil hemen her kurumun önünde birden çok kiralık araçlar vardı. Maksat birilerine para kazandırmak… Hele o yıllarda belediye başkanına ait kiralık lüks araç günlerce basına konu olmuştu. Taşradaki bir şehirde bunlar olurken başkent Ankara'da, İstanbul'da diğer büyük şehirlerde lüks ve ihtişam adına kim bilir neler yapılıyordu. Açıkçası varlıkta öyle şımarmış, öyle şımartılmıştık ki gözümüz iki adım sonrasını görmüyordu. Bir taraftan devlete ait gelir getiren ne varsa 'babalar gibi satıyor' diğer taraftan da devleti borçlandırıyorduk. Zengin babanın mirasyedi çocukları gibi çizgisi, yönü belirsiz bir savurganlık rüzgarın önüne katılmış sürükleniyorduk… Ne oldum delisi olunmuştuk adeta. Saraylar, köşkler, villalar, yazlıklar, kışlıklar, ziyafetler… Kiralık lüks otomobillerin yanı sıra son derece pahalı mefruşatla donanımlı yönetici odaları… . Uzun araç konvoyları ile görkemli gösteriler… Kaynak? Kaynak, dolaylı vergilerle vatandaşın cebi… Cumhuriyetin 80 yılda dişinden tırnağından artırarak kurduğu fabrikalar, işletmeler, limanlar, kurumlar, kuruluşlar… Yetmedi madenler, olmadı arazi, toprak… Canı sağ olsundu ülkenin! Sat sat bitmiyordu ki…

Sonra? Sonrası malum… Elinde avucunda satacak bir şeyi kalmayan bir devlet, içi boşaltılmış bir hazine, 480 milyar dolar dış borç ve bir salgın hastalıkta vatandaşına 'banka iban numarası' vererek yardım dileyen parlamentosu devre dışı bırakılmış Partili Cumhurbaşkanı Sistemi Hükümeti(?)

Bir yanda, 'mühür bende Süleyman benim', diyerek har vurup harman savuran nefsinin ve keyfinin istediği her şeyi yapmayı mubah gören bir zihniyet, öte yanda işsizler ordusu, açlık, yokluk, fakr-ü zaruret ve diz boyu sefalet…

Ne diyordu son din İslam'ın kitabı Kuran'ı Kerim; 'İsraf etmeyin çünkü Allah israf edenleri sevmez.'(Araf:31) Başka ne diyordu Allah(C.C): 'saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür.'(İsra:27

Peki, Allah'ın; 'saçıp savuran şeytanın kardeşleri' olarak isimlendirdiği bunlar ne diyorlar; 'Biz, güçlüyüz, canımız neyi istiyorsa, keyfimiz neyi gerektiriyorsa onu yaparız; lüks, şatafat ve gösteriş bizim en tabii hakkımızdır. Gösteriş büyüklüktür, azamettir, itibardır. İtibardan tasarruf olmaz!' Genlerindeki yağma fikri ile nefislerinin esiri bu müsrifler, varlıkta dans ederken bizzat kendilerinin sebep oldukları yokluğun, millet tarafından paylaşılmasını istemeleri ve sabrı tavsiye etmeleri ise vatandaşın aklıyla alay etmektir. Yaptıklarına kılıf bulmak için İslam maskesini suratlarından eksik etmeyen bunlar bir yandan Hz. Ömer'in adaletinden dem vururken diğer yandan da malı götürmenin ve götürtmenin telaşı, hazzı ve keyfi içerisindeler.

Sözü, İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in(s.a.s) bir hadisi ile noktalayalım: 'İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, üçüncüsünü isterdi. Onun gözünü ancak bir avuç toprak doyurur.'