Bu yazı, çok sevdiğim ve değer verdiğim iki kardeşimin ricası üzerine, Mustafa İslamoğlu’nun tahrifat ve ifsatlarla dolu bir videosuna genel bir reddiye mahiyetinde yazılmıştır.

Bu yazı, çok sevdiğim ve değer verdiğim iki kardeşimin ricası üzerine, Mustafa İslamoğlu'nun tahrifat ve ifsatlarla dolu bir videosuna[1] genel bir reddiye mahiyetinde yazılmıştır.

Genel diyorum; zira on dakikalık bu konuşmada o kadar çok hezeyana imza atmış ki, tespit edebildiğimiz 16 maddeyi üzerinde biraz durarak cevaplandırmaya kalksak en az yirmi yazı olur. Doğrusu bu performansıyla tahrifatçılıkta ilk sırayı almak bu şahsa yakışsa gerektir.

Esasen yaptıkları ne adına, ne de soyadına hiç mi hiç yakışmayan bu şahsın ifsat ve tahrifat içeren görüşlerine bu güne kadar birçok araştırmacı yazar kardeşimiz muhtelif yönlerden cevap vermiş durumdadır. Bu sebeple biz reddiyemizi genel tutup, iki veya üç yazı ile gerekenleri söylemeye çalışacağız.

I- VİDEONUN KONUSU VE MAHİYETİ

Söz konusu videonun konusu 'İslam'ın Pavlus'unu nasıl tanırız?' sorusuna verilen cevaptır.

Pavlus, aslen Yahudi olup başta Hz. İsa'ya gelen tevhid dinine (İslam'a) şiddetle karşı çıkan, sonra ne hikmetse birden bire bu dine girdiğini açıklayan ve Filistin, Antakya, Tarsus, Konya, Isparta, Yalvaç, İzmir Efes üzerinden İtalya'ya kadar uzanan bir yolculuk yapıp sonunda İtalya'da intihar ederek ölen bir kişidir. Hz. İsa'nın getirdiği tevhid dinine teslis (üçlü tanrı) inancını sokarak bugünkü şirk eksenli Hıristiyanlığın temelini atan Pavlus'dur. Hz. İsa'yı (a.s.) 'oğul tanrı' ilan ederek kendisi de (haşa) bir nevi peygamberliğe soyunmuştur. Ezcümle Allah'ın hak dinini tahrif edip, bugün batı dünyası denen büyük kitlenin din adı altında şirk bataklığına saplanmasının arkasındaki meş'um ve bedbaht kişi budur.

M İslamoğlu İslam'ın Pavlus'unu deşifre etmek üzere çektiği bu videoda onun kim olduğunu aklınca şu sorular üzerinden ortaya koymaya çalışıyor:

- Kim 'Siz Kuran'ı anlayamazsınız' diyorsa,

- Kim 'Allah'a aracısız ulaşılamaz' diyorsa,

- Kim 'İlle de falancanın kapısına yazılacaksın; gel iradeni, aklını ona teslim et; seni cübbesine alır, sıratı geçirir, ondan sonra bir silkeler, pat pat pat dökülürsün, cennete girersin' diyorsa,

- Kim imana mucize doğurtmak dururken mucizeye iman doğurtmaya kalkıyorsa,

- Kim Musa'nın değil de Hızır'ın peşine düşmüşse,

- Kim aklı kötüleyip körü körüne taklit ve itaati yüceltiyorsa,

- Kim Kuran'a çağırmak yerine başkalarının peşine çağırıyorsa,

- Kim insanların kalbinden geçeni bildiğini iddia ediyorsa,

- Kim rüyasında gördüğüyle amel edip (birtakım yanlışlar) yapıyorsa, işte İslam'ın Pavlus'u oymuş...

Soruyoruz:

Baştan sona şenaat ve fecaat dolu şu sözler acaba neye istinaden söylenmektedir?

Konunun mahiyetine girmeden önce bu şahsın -daha doğrusu hemen bütün tahrifatçıların- başvurduğu bir hile ve oyuna dikkat çekmek isteriz:

Bunlar önce hakikatte olmayan bir sorunu / bir yanlışı sanki varmış gibi gösterirler ve kendileri de bu yanlış karşısında hakkı savunur gibi bir pozisyon alırlar. Yahut nadir müşahede edilen bir meseleyi Müslümanların en girift meselesiymiş gibi büyütür de büyütürler. Tezgahlarını böyle bir zeminde kurup mugalata / demagoji ile cahil Müslümanların zihinlerini ifsat ve ihlal ederler.

İşte M. İslamoğlu'nun burada yaptığı da tam olarak budur. Kendi kafasından birtakım suçlar / kabahatler ihdas ediyor; ama bunların failini göstermiyor. Kim bunları yapanlar? Nereden çıkardın sen bunları?

Bu, 'ilim adamı' iddiasındaki bir kişinin takınacağı bir tavır değildir. Çünkü ilim, iddiaların ispatlanmasını ister, kaynak sorar. Bu şahsın yaptığı ise Uzak Doğu sporlarından mülhem, 'kata çizmek'ten, yani hayali bir düşmanla vuruşmaktan başka bir şey değildir.

Ne yazık ki yirmi - yirmi beş yıl önce gerçekleri konuşan bu şahıs, öyle bir istikamet sapması göstermiştir ki, geldiği son noktada gerçek Müslümanları kin ve öfkeyle sanık sandalyesine oturtmakta hiçbir beis görmemektedir. Aslına bakarsanız ilmî cihetten ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Ne çare ki, demagojik manevralarla cahil bırakılmış halkımızı etkisi altına alabilmektedir.

Burada belki akıllara şöyle bir soru gelebilir:

Peki bu anlatılanların doğru tarafları hiç yok mu?

Cevap olarak şöyle deriz:

Bu iddiaların tamamına yakını uydurma ve saptırmadır. Azdan az olarak toplumda bunlara benzer bazı yanlışlar müşahede edilse de, bunlar 'İstisnalar kaideyi bozmaz' kabilinden ciddi bir meseleymiş gibi takdim edilemez. İlmin kıstasına göre kısmi yanlışlar delil alınıp genelleştirilemez; eski ifadesiyle 'Batıl makusun aleyh olamaz.'

Üstelik 'ilim adamı' olma iddiasındaki bir kişinin ya uydurduğu ya da büyülte büyülte pireyken deve yaptığı bir yanlışı anlatırken, buna mukabil 'olması gereken nedir, doğru olan hangisidir' sorusuna ve bu sorunun cevabına yer vermemesi, niyetinin hiç de halis olmadığının en açık delilidir.

Ve sayılan bütün bu uydurulmuş veya abartılmış kabahatler bütün Müslümanları zan ve töhmet altında bırakmaktadır. Bu şekilde batıl inançlara saplanmış bir İslam toplumu mevcut değildir.

Yapılmak istenen, dinleyicileri saf ve berrak İslam anlayışından koparıp oryantalistlerin arzu ettikleri çizgiye getirmektir.

Eğer gerçekten İslam'ın Pavlus'u aranıyorsa, bu dini Asr-ı Saadetteki saf ve nezih yapısından uzaklaştırarak bozmaya kalkan kim ya da kimler, ona bakılmalıdır.

Söz konusu videodaki iddiaların cevaplanmasını bir sonraki yazımıza bırakarak, yukarıdaki sorunun cevabını bulmada belki bir fikir verir düşüncesiyle M. İslamoğlu'nun yirmi – yirmi beş yıldan beri imza attığı tahrifatlara birkaç misal verelim.

II- İSLAM'IN PAVLUS'U ACABA KİM OLABİLİR?

- Bilindiği gibi bu şahıs -yirmi – yirmi beş yıl önceki konuşmalarıyla taban tabana zıt olarak- bu gün geldiği noktada Hz. Âdem'in (a.s.) topraktan yaratıldığını kabul etmiyor…

Bu yazıya sebep olan videosunda ise Hz. İsa'nın (r.a.) bir mucize olarak babasız yaratılmış olmasına da tepki gösteriyor ve buradan hareketle de mucize kavramını toptan inkar ediyor. Bu konuya bir sonraki yazımızda temas edeceğiz.

Konuyla ilgili ayetlerin mesajları gayet açık ve net şekilde ortada iken, Kuran'ı anladığı iddiasındaki bu şahsın, bu iddiasıyla düştüğü komiklik ve Kuran'a bağlılık konusundaki samimiyetsizliği izahtan varestedir.

- Yine bu şahıs 'Üç Muhammed' adlı kitabında Hz. Peygamberin (s.a.v.) ulviyet ve şahsiyetine, Kur'an'da anlatılış keyfiyetine açıkça ters düşerek, kafaları ve gönülleri bulandırmaktadır. 'Üç Muhammed' tabiriyle güya Peygamberimizin (s.a.v.) ifrat ve tefrit anlatımlarını eleştirmekte, kendisi de onu gerçek kimliğiyle tanıtma iddiasında bulunmaktadır. Halbuki yaptığı Peygamberimizin (s.a.v.) kadrine, şanına yakışmayan bir profil ortaya koymaktır. Yazının uzamaması adına detaylarına girmiyoruz.

- Yine bu şahıs, birçok sapkınlık ve akaid ihlalleri bilinen İslam düşmanı yahut reformistlere verdiği destek ve onların fikirlerine iştirakle de haddi aşmaktadır.

Birkaç örnek verelim:

Üç Muhammed adlı kitabına Musa Carullah'tan bir pasaj alır. O pasaj şöyledir:

'De ki: Ben ancak sizin gibi bir beşerim…' (Kehf: 110.) … Bu ayette Hz. Peygamber kendisini ümmetin bir ferdi gibi takdim ediyor. Öyleyse ümmetin her ferdi de peygamber gibidir. Bu, varılabilecek en yüksek kemal mertebesidir.' [2]

  1. İslamoğlu bu cümlelerin altında kendi kanaatini şöyle dile getiriyor:

'Bu açıdan Musa Carullah üstadımızın Kitabu Sünne'de yaptığı bu tespit ne hoştur…' [3]

Bu, İslam akaidi açısından son derece çirkin ve bir o kadar da tehlikeli bir yaklaşımdır. Peygamberlik Allah'ın seçmesiyledir; çalışılarak kazanılan bir makam ve mertebe değildir. Ne kadar iyi bir kul olursa olsun, hiçbir müslüman peygamber seviyesine çıkarılamaz. Hiçbir peygamber ve hele de peygamberlerin en üstünü olan Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de, sıradan bir insan seviyesine indirgenemez. Musa Carullah'ın, Hz. Peygamberin (s.a.v.) şanına ve kadrine yakışmayan seviyesiz ifadelerine 'ne hoştur' demesi, bu şahsın düştüğü itikadî badireyi göstermek bakımından yeterlidir.

- Yine eserlerinden anlaşıldığına göre M. İslamoğlu, İranlı Şii Ali Şeriati'yi de üstad kabul etmektedir. Ali Şeriati ise Cenab-ı Hakkı eski bir Roma putuna benzetecek kadar sapkın bir kişidir:

'Allah gerçek bir Janustur. İki çehreli tanrı! Yehova çehresi, Teos çehresi…' [4]

Onun -Ali Şeriati'nin- Peygamberimiz (s.a.v.) hakkındaki, Sahabe hakkındaki, ibadetlerimiz hakkındaki tahkir ve alay içeren yazı ve konuşmalarının haddi hesabı yoktur. 'Hac' kitabında geçen Allah hakkındaki şu hadsiz benzetmeleri size bir fikir verecektir:

Allah'ın ruhu,[5] Allah'ın kokusu,[6] Allah'ın Kabe tavanının altında olması,[7] Allah'ın Hacer'in evinde olması,[8] Allah'ın gölgesinin olması,[9] Allah'ın elinin olması,[10] Allah'ın yörüngesinde dolaşılması,[11] Allah'ın karşısında durulması,[12] Allah ile diz dize oturmak,[13] Allah ile dolmak.[14]

Böyle sapkın bir kimseyi üstad kabul etmesi bile M. İslamoğlu'nun istikametindeki bozukluğu ispat sadedinde kafidir.

- Ne hazindir ki bu şahıs imanın şartlarından biri olan kadere imanı bile inkar etmektedir. Evet, o, kadere imanın Kuran'da yer almadığı, dolayısıyla kadere iman diye bir iman esasının olmadığı iddiasındadır.

'İman Bilinci' adlı kitabının 17. sayfasında kader hakkında şunları söylemektedir:

'Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanmak. Bu beş madde bir fazlasıyla Cibril hadisi diye meşhur olan hadiste de yer alır. Sonraki ilmihallere imanın şartı olarak geçen tartışmalı fazlalık, kadere iman maddesidir.'

İslamoğlu'nun hem Kur'an'da birçok ayetle hem de Cibril Hadisiyle sabit olan kadere imanı inkarı karşısında, Abdullah ibn Ömer'in (r.a.), kaderi kabul etmediğini duyduğu Ma'bed el- Cühenî hakkında söylediği şu sözü söylemekten başka bir çaremiz yoktur:

'Ben onlardan beriyim, onlar da benden beridirler.'

Kaderi inkarın ne büyük bir afet olduğunu şu hadis bütün netliğiyle ortaya koymaktadır:

'Her ümmetin mecusisi vardır. Benim ümmetimin mecusileri ise 'Kader yoktur' diyenlerdir. Onlardan biri ölürse, cenazesine katılmayın, hasta olursa ziyaretine gitmeyin. Onlar deccal taifesidir. Allah'ın onları deccale ilhak ettirmesi (ona katılmış bir grup olarak değerlendirmesi) hakkıdır.' [15]

- Bu şahsın 'Hayat Kitabı Kuran' adlı sözde meal - tefsirinde devirdiği çamların da sayısı belli değildir. Ebubekir Sifil kardeşimiz, bu kitap üzerine yaptığı bir çalışmada onlarca yanlışı tek tek sıralamaktadır.[16] İslamoğlu'nun bu kitabının bir numaralı kaynağının, Müslüman olduğu iddiasıyla Muhammed Esed adını kullanmaya başlayan Yahudi asıllı Leopold Weıss'in 'Kuran Mesajı' adlı sözde meali olduğunu da ekleyelim.

- M. İslamoğlu'nun doğru istikametten nasıl saptığına, oryantalist İslam düşmanlarına nasıl yakınlık gösterdiğine ve nasıl da onlarla aynı paralelde eylem ve söylemlerde bulunduğuna dair en çarpıcı örneklerden biri de müsteşrik Goldziher'e olan sempati ve yakınlığıdır. Mesela onun 'Der Rıchtungen Der Islamıchen Koranauslegung' adlı eserini 'İslam Tefsir Ekolleri' adıyla tercüme etmiştir.

Goldziher bir Macar Yahudisi olup, hadis ve sünnet inkarcılığını projelendiren, Kuran'a tarihselci bakış açısı hususunda Fazlurrahman'a yol açan; kısacası İslam'ı tahrif niyet ve faaliyetlerinin tam merkezinde yer alan bir oryantalisttir.

Hz. İsa'ya gelen hak dini bozan kişinin / Pavlus'un da bir Yahudi olduğunu düşündüğümüzde, M. İslamoğlu'nun benzer bir misyon üstlenmiş olan Goldziher adındaki bu Yahudi'ye olan sempatisini nasıl anlamlandırmak gerekir?

Eğer 'İslam'ın Pavlus'unu aramak' şeklinde bir ameliyeye girişilecekse, bunun 'Pavlus'u' değil 'Pavlusları' aramak, bulmak ve deşifre etmek şeklinde olması kaçınılmazdır. Çünkü görünen o ki bu Pavluslar bir hayli fazladır.

Bu yazıda ortaya konan bilgiler ışığında, listenin belki de en başında sayılabilecek kişinin kim olduğunu, okuyucularımın basiretlerine bırakıyorum.

Bahsi geçen şahsın, 1998 yılında bir Yahudi örgütü olan Human Rights Watch Helmann-Hammet ödülünü almış olduğu bilgisini de ekleyerek…

Gelecek yazımızda söz konusu videoda geçen hezeyanlara kısa cevaplar verilecektir.

[1] Videoya şu linkten ulaşılabilir:

https://youtu.be/hjMJdFnUPYc

[2] Musa Carullah, Kitabu Sünne, s: 84.

[3] Mustafa İslamoğlu, Üç Muhammed s: 28.

[4] İslam Nedir, Muhammed Kimdir? Fecr, Ankara 2017, s: 573 -74.

[5] Ali Şeriati, Hac, Şura, Baskı: VII, s. 22,29, 61.

[6] Ali Şeriati, Hac, s. 35.

[7] Ali Şeriati, Hac, s. 48.

[8] Ali Şeriati, Hac, s. 49.

[9] Ali Şeriati, Hac, s. 52.

[10] Ali Şeriati, Hac, s. 53.

[11] Ali Şeriati, Hac, s. 60.

[12] Ali Şeriati, Hac, s.64.

[13] Ali Şeriati, Hac, s. 58.

[14] Ali Şeriati, Hac, s. 39.

[15] Ebu Davud, Sünnet 16.

[16]Ebubekir Sifil, 'Operasyonel Meal Yazıcılığı ya da Meal Üzerinden Din Tasavvuru İnşası' Yazıya şuradan ulaşılabilir:

http://belgelerlegercektarih.net/mustafa-İslamoglunun-mealindeki-yanlislar/