Daha önceki yazılarımızda ehl-i kitabın İslam’a ve Müslümanlara bakışını ayet-i kerimelerin işaret ettiği doğrultuda ele almış, onların İslam’a ve Müslümanlara -başka herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın- şirklerinden kaynaklanan hasetlikleri yüzünden düşmanlık beslediklerini izah etmiştik.

'Onlar ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kafirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.' (Saff: 8)

Daha önceki yazılarımızda ehl-i kitabın İslam'a ve Müslümanlara bakışını ayet-i kerimelerin işaret ettiği doğrultuda ele almış, onların İslam'a ve Müslümanlara -başka herhangi bir sebebe bağlı olmaksızın- şirklerinden kaynaklanan hasetlikleri yüzünden düşmanlık beslediklerini izah etmiştik. Keza Hz. Peygamberi (s.a.v.) çok iyi tanıdıkları halde, sırf bu hasetleri yüzünden kabul etmeyip küfürde ısrar ettiklerini, dahası Müslümanları da kendileri gibi küfre düşürmek istediklerini defaatle anlatmıştık.

Şu ayet-i kerime bu büyük gerçeği anlatmaktadır:

'Ehl-i kitap sırf nefislerinden kaynaklanan hasetten dolayı imanınızdan sonra sizi dinden döndürüp kafir yapmak isterler…' (Bakara: 109)

Özellikle son yazılarımızda genelde ehl-i kitap ve özelde oryantalist merkezli İslam'ı imha projelerini ve bunların ülkemize hangi kanallarla sızdıklarını genel bir çerçeveyle ortaya koymuş, 18. Asırda İngilizlerin Hindistan bölgesinde yerli ajanlar kullanmaya başlamalarıyla start alan projelerin Mısır'a, Mısır üzerinden de Osmanlıya kadar genişleyip, sonunda Osmanlının çöküş sebeplerinden birini teşkil ettiğini ifade etmiştik.

Bu yazımızda İslam aleminin, hususen de Müslüman Türk milletinin manevi ve milli güç kaynağı olan İslam'ın imhası yolunda döşenen taşlardan bahsederek, söz konusu süreci müşahhas adımlar üzerinden ortaya koymaya çalışacağız. Böylece bugünkü noktaya bir anda gelmediğimiz anlaşılacak, bu yaşananların haricî güçler tarafından taammüden planlandığı, kelimenin tam anlamıyla İslam'a kast edildiği, nihai hedefin Müslüman milletimizin varlık ve kimliğinin imha ve coğrafyamızın da işgal edilmesi olduğu gerçeği net olarak anlaşılmış olacaktır.

Şimdi fazla değil, sadece son bir buçuk asır içinde gerçekleşen ve her biri bir kilometre taşı hükmündeki bu yıkım faaliyetlerinden bazılarına kısaca göz atalım:

I- İSLAM'I İMHA PLAN VE PROJELERİNDEN BAZILARI

1- İngiliz Lordlar Kamarasında Kuran-ı Kerim'i Hedef Alan Tarihî Konuşma

Müslüman Türk milleti tarih boyunca, ehl-i kitap diye tanımlanan batıyla sayısız savaş yapmıştır. Bunlara genel olarak haçlı seferleri denir. Bunların hemen hepsinde haçlılar mağlup olmuşlardır. Geldikleri son noktada milletimizin bu cengaverliğinin ve muvaffakiyet sırrının İslam'a ve Kuran'a bağlılıktan kaynaklandığını tespit eden haçlılar, İslam'a ve Müslüman Türk milletine amansız düşmanlıklarıyla temayüz eden İngilizlerin 'Lordlar Kamarası' denen meclislerinde tarihî bir karar almışlardır:

'Birleşik Krallık Başbakanı William Ewart Gladstone (ö.1898), 1878 yılında İngiltere Lordlar Kamarasında, eline Kur'an-ı Kerim'i alarak şöyle demiştir:

'Müslümanların elinden bu kitabı almadıkça, onlarla baş etmemiz mümkün değildir. Ya onu ortadan kaldırmalıyız ya da Müslümanları Kur'an'dan soğutmalıyız.'

Bu tespit, hemen aktif hale getirildi. Hem de Kur'an'a dokunmadan, Kitabı Müslümanların elinden almadan, fakat onu yanlış te'vil ve batıl tefsirlerle, hatta daha da ileri giderek 'Bu Kur'an, Muhammed'in ifadeleridir' diyen kripto elemanlarınca hükmen ortadan kaldırılarak yapıldı.

Batı, diğer bir ifadeyle Misyoner Oryantalistler, bu projeyi aşağı yukarı bütün İslam Ülkelerinde aynı tarihlerde başlattılar. Geleneksel İslam olarak nitelendirdikleri Sünnî Müslümanlık, Hadisler, Fıkıh, Ehl-i Sünnet alimleri, Kur'an'ın doğru anlaşılmasını sağlayan Müctehid, Mezhep, Ehl-i Sünnet, İmanın Şartları, Kader, Şefaat, Hazret-i Âdem ve Havva, Ehl-i Kitap gibi bütün kavramların, ters yüz edilmesi gerekiyordu. Tabii bunun sonucunda Allah Kelamı Kur'an'ın en önemli özellikleri olan Vahiy ve Peygamberlik anlayışı, dolayısıyla İslam, değiştirilmiş olacaktı. Peki, bunu kim yapacaktı? Hiç şüphe yok ki, bunu, Fazlurrahman'da olduğu gibi zaman zaman Yönetim'den ödüller alan, FETÖ gibi 40 sene koruma altında tutulan, gömleğinin altında haç saklayan, Müslüman etiketli, Osmanlı muarızı ve müsteşrik bağımlısı iç ve dış modernistler yapacaklardı.

Evet, emir verildi ve düğmeye basıldı. Dünyanın çeşitli yerlerindeki modernistler, faaliyete geçtiler. Tam bir tesanüt içinde İslam yıpratılacaktır. Mezhepler, Fıkıh ve Hadisler, tamamen devre dışı bırakıldıktan sonra, şimdi sıra Allah'ın Kelamı Kur'an-ı Kerim'e gelmiştir…' [1]

2- Lozan Görüşmelerinde İslam'ı İmha İçin Alınan Gizli Kararlar

1923 yılında, Lozan görüşmelerinin yapıldığı günlerde milletimizin maneviyatını hedef alan bir vaka daha yaşanır:

'Yahudi haham (Türk) Hayim Naun, Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) öncesinde Lord Curzon'a şöyle diyor: Siz Türkiye'nin istiklalini kabul edin, ben onlara İslamiyet'i ve İslam Halifeliğini ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum. (Y. Tarih Ansiklopedisi, 3. Cilt, sayfa: 62)

İngiltere Dışişleri Bakanı ve Lozan murahhas (delegeler) heyeti reisi Yahudi Lord Curzon, 'Türklerin istiklalini niye tanıdınız?' diyen bazı milletvekili arkadaşlarına Avam Kamarasında şu cevabı vermiştir:

'Türkler bittiler. Bir daha eski güçlü günlerine kesinlikle kavuşamayacaklardır. Zira biz onları (Türkleri) Lozan Antlaşması ile ruhen, imanen öldürdük. Türkler, İslam'dan uzaklaştırılacaklar. Bunun için bize söz verildi.' (Bk. D. Mehmet Doğan, Türkiye Cumhuriyeti Tarihine Giriş, Sayfa 221)' [2]

Her ne kadar kimileri Lozan'daki bu gizli kararları inkar etseler de, Cumhuriyet Döneminde İslam'a ve Müslümanlara yönelik faaliyetler, bu yöndeki kararların varlığını fiilen ispat ediyor.

3- Kudüs'te Zeytindağı'nda Misyonerler Kongresinde Alınan İslam'ın Tartışmaya Açılması Kararı

Yazımıza konu olan süreçte önemli adımlardan biri de, 1930'ların başlarında Kudüs'te Zeytindağı'nda toplanan Misyonerler Kongresidir. Misyonerlerin önde gelen isimlerinden Papaz Samuel Zwemer, bu kongrede yaptığı konuşmada bakınız ne diyor:

'Sizin göreviniz, Müslümanların Hıristiyan yapılması değildir. Asıl göreviniz onları, dinlerini sorgular, tartışır hale getirmektir. Bu sağlanırsa gerisi kendiliğinden gelir. Bizim yapmak istediğimizi kendi kendilerine yaparlar.' [3]

Evet, bugün birçok akademisyen ve özellikle de ilahiyatçının kendi ilmî görüşüymüş gibi seslendirdiği tahrifkar ve tahripkar fikirlerin arkasında, aslında Papaz Zwemer'in koyduğu bu hedef vardır. Bu hedef ne hazindir ki artık bugün fiilen yaşanan bir vakıadır.

Fransız Misyonerleri Cemiyeti Başkanı ve Müstemlekeler Başkanlığının Kuzey Afrika Müsteşarı Lovis Massignon'un sarf ettiği şu sözler de, bugün gelinen noktanın arka planında nasıl hummalı bir çalışma olduğunu ve oryantalistlerin İslam ilimleri üzerinde yaptıkları çalışmaların Müslüman araştırmacıları ve Müslüman toplumları nasıl değiştirdiğini bir başka açıdan ortaya koymaktadır:

'Müslümanları İslamiyetten uzaklaştırdık. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı ve Müslümanların her şeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insanî duyguları mahvoldu. Onların millî manevî değerlerini, Batı medeniyeti potasında eriterek, kendimize benzettik. Kur'an-ı Kerim öğrenmeyi suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu tam olarak, hiçbir şeye inanmıyor.

Ehl-i sünnet itikadı, başta gelen düşmanımızdır. Bu itikadı geçmişte sapık itikadlara yönlendirdik. Son yıllarda ise Müslüman görünen bazı İlahiyatçılarla, on dört yüzyıllık itikadlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük.

Bundan sonra siz Misyonerlerin işi daha kolay; maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışında iş imkanı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları Hıristiyan yaparız.' (Atila İlhan, http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=17380) [4]

II- BU PLAN VE PROJELERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ VE HEDEFLERİ

Öne çıkan birkaçından bahsettiğimiz (ve bahsetmeye devam edeceğimiz) bu tür toplantı, plan ve projelerin ortak hedefi, İslam dininin mahiyetini tamamen değiştirmek, adı İslam olan, fakat mahiyeti batılı oryantalistler tarafından belirlenen bir din ihdas ederek Müslümanları bu dine kanalize etmektir.

Vahiy kaynaklı, her türlü tahriften korunmuş safi İslam'ı ortadan kaldırmak, onun 'dünyaya nizam verme' hedefini saf dışı bırakarak, bilakis İslam muarızlarının güdüm ve kontrolünde tutulacak bir dini piyasaya sürmektir. Hesaplara göre batının İslam dünyası, özellikle Türkiye üzerindeki hedefleri ancak bu şekilde gerçekleşecektir. Nihai hedef ise, her fırsatta dile getirdiğimiz gibi, dini tahriften sonra İslam coğrafyasına, özellikle de bu coğrafyanın tabii kaynaklarına hükmederek dünya hakimiyeti tesis etmektir.

İslam'ı bu şekilde saf dışı bırakmak adına Müslümanlar arasında propaganda edilmek üzere ortaya atılan bazı sapkın görüşler şunlardır:

'Kur'an-ı Hakîm'in hükümleri, indiği döneme aittir, kıssalar semboliktir ve ayetler arasında çelişki vardır; İslam dini yanında diğer dinler de haktır; Hadisler, şaibelidir, sahih bilinenlerle dahi hüküm verilemez; İctihad, zor bir şey değildir, her doktoralı bir Müctehittir; Dört Mezheb'e bağlılık şart değildir, hüküm istinbatı herkese açıktır; Mu'tezile, aklı esas aldığı için en doğru mezheptir, Sünnîlere karşı onu kullanmalıdır; Modernistler 'İslam Felsefesi' alanını esas almışlardır, onun için ilmî çalışmalarda öncelikle felsefecilere müracaat edilmelidir; Kader'e imanı Mu'tezile gibi anlamalıdır -kader, insanın iradesidir, kul, fiilinin yaratıcısıdır- Sünnî kaderi inkar etmelidir; Eshab-ı Kiram konusunda 'Şia'nın yolu izlenmeli, Muaviye ve aynı durumda olanlar, aşağılanmalı ve sevilmemelidir; Mübarek gecelerin faziletine inanmamalıdır.[5]

Bu satırları kendisinden alıntıladığımız Ahmet Akışık, yazısının devamında Müslümanların bu şartlar altında nasıl güçlü bir teyakkuz halinde bulunması gerektiğini şöyle anlatıyor:

'Müslümanın, Müslüman bir ülkede, Müslüman bir anne babadan dünyaya gelmesi, hatta dinî bir okulda okuması ve kariyer yapması, onun Mü'min olduğunu göstermez. Hazret-i Peygamber'in tebliğ ettiği dini Müctehid alimlerce nakledildiği ve açıklandığı şekilde kabul eden, inanan ve dili ile onu ikrar eden kişi, Mü'min ve Müslüman'dır. Resûlüllah'ı her görenin ve her Ka'be'yi tavaf edenin Mü'min olmadığı gibi, Müslüman ülkelerdeki her İlahiyatçı da -zarûriyyat-ı diniyyeye inanmadığı müddetçe- Mü'min olamaz. İslam, Müctehid din alimlerinden öğrenilir, Oryantalist Misyonerlerden değil! Bal şerbeti, tuvalet kabıyla içilmez!'

Evet, vahamet bütün açıklığıyla ortadadır. Farz-ı muhal, reformistlerin yukarıda özetlenen istekleri hayata geçse, ortada gerçek İslam diye bir şey kalmayacaktır.

En acı olan şey ise, insanların mahiyeti değiştirilmiş dini gerçek İslam zannetmeleridir. Bu daha çok günümüzdeki Müslümanların din hususundaki cehaletinin ve de dinde öncü görünenlerin ihanetinin neticesidir.

O halde yapılması gereken, birinci aşamada yüce dinimizi gerçek müktesebatından doğru olarak öğrenmek ve anlamak; ikinci aşamada da bu yüce dine kasteden İslam düşmanlarını ve onların kah kandırarak kah satın alarak kendi emelleri doğrultusunda kullandıkları yerli uzantıları teşhir edip ümmet-i Muhammed'in bunların pençesine düşmemesi için tedbir namına gerekenleri devreye koymaktır.

İşte günümüzün en mühim meselesi budur, bu olmalıdır.

İnsanın en büyük, en hayati varlığı dinidir, itikadıdır. Din, itikat zaafa uğradığı ya da bozulduğu zaman bunun neticesi ahirette ebedî felaket, hezimet ve hüsrandır. Kaldı ki dinin tahrif edilmesine göz yummak, sessiz ve tepkisiz kalmak, batılı muharref din mensuplarının kölesi ve maskarası olmak suretiyle dünyada da zillettir. Hülasa bu gaflete düşenler iki cihan saadetini de kaybeder, iki cihanda da felakete davetiye çıkarmış olurlar.

Meslek, bilgi – birikim, unvan, kariyer vs. aranmaksızın her Müslüman inandığı bu aziz dinin bir mensubu olarak, imkanları çerçevesinde bu mücadelede mutlaka yerini almalıdır. Bu husustaki en küçük bir gaflet -yine her fırsatta uyardığımız gibi- Endülüs felaketine benzer bir felaketin yolunu açacaktır.

İslam'ı imha yolunda döşenen taşları anlatmaya bir sonraki yazımızda da devam edeceğiz.

[1] Dr. C. Ahmet Akışık, 'Ankara Okulu' Batı Destekli Bir Zakkûm FETÖ Projesi midir?

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/612230.aspx

[2] Aynı yazı

[3] Hasan Erden, 'Papazlar İslam İlahiyatçılarına Neler Yaptırıyorlar?'

https://www.gunisigigazetesi.net/papazlar-İslam-ilahiyatcilarina-neler-makale,2121.html

[4] Dr. C. Ahmet Akışık, İslam'da Sapkınlığın Küresel Boyutu: ORYANTALİZM Kavramları, Hedefler ve Temsilcileri

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/606377.aspx

[5] Dr. C. Ahmet Akışık, 'Sünnî İslam'a Yönelik Oryantalist Küresel ve Yerel Kuşatma

https://m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/623757.aspx