Felsefenin bir çok tanımı olmasına rağmen, en önemli özelliği sadece aklı kullanarak hakikati araştırma yöntemi olması nedeni ile hakikatin akılla bulunmasıdır, demeliyiz. Bütün bilim dalları aklı kullanarak doğru bilgiye ulaşmaya çalışır. Felsefeden farkları ise, aklın yanında deneylere de yer vermeleridir. O nedenle daha objektif bilgilere ulaşırlar. Fen bilimlerindeki bilgilerin doğruluğu toplumdan topluma o nedenle değişmez. Ölçülebilir ve somut verilerle ispatlanabilir bir bilgidir. Matematik bilimleri deneylerle ispatlanamasa da sembollerle ifadesi mümkün olması nedeniyle, ispatlanabilir bir bilimdir. Ancak felsefe ise sadece akli çıkarımlarla ulaşılabilecek, deneylenemez, sembollerle ifade edilemez, ancak soyut kavramlarla (kelimelere yüklenen anlamlarla) aktarılabilen bir bilgi alanındaki bilgilere ulaşmaya çalışır. Varlık nedir? Ahlak nedir? Sanat nedir?, Siyaset nedir? Din nedir? gibi soruların cevabını aramak felsefenin konularına girer. Doğru bilginin bulunmasının ve ispatlanmasının en zor olduğu alanlardır bunlar. Ancak mantık kurallarından faydalanılarak akıl ile gerçekler ispatlanmaya çalışılır. Mantık kuralları felsefi bilgi üretirken, uyulması gereken doğru düşünme kurallarıdır.

Felsefeciler, bilginin peşine düşen, zeki insanlardır. Eski çağ felsefecileri, her konuda sorular sorup, cevaplar üretiyorlardı. Güneş nasıl doğup batar?, Ay neden şekil değiştirir?, Kuşlar nasıl uçar? bu günkü fen bilimlerinin konusuna giren alanlarda da sorular sorup, cevaplar üretiliyordu. Bunlar da eski felsefecilerin ilgilendiği felsefe konularına dahildi. Ancak zamanla bilimlerin, gelişmesi ile felsefecileri uğraştıkları konular, bilimlerin konusu içine girmeye başlar, bu alanlar uğraşanlarda felsefeci diye değil bilim adamı, bilim insanı gibi ifadelerle isimlendirilmiştir. Eski felsefeciler, hem tıp, hem matematik, hem doğa bilimleri, astronomi gibi alanlarla ilgilenirken, bu günkü felsefeciler bu alanlarla uğraşmamaktadır. Bu alanlarla, doktorlar, mühendisler, matematikçiler uğraşmaktadır. Felsefecilere ise sadece mantık kurallarından yararlanılarak akıl ile ispatlanabilen varlık, sanat, din, ahlak, siyaset gibi soyut konular kalmıştır.

Dinler ise fen bilimleri ve matematik bilimlerinin dışında kalan bir bilgi alanıdır. Peygamberlerin söylediklerinin doğruluğu, deneylerle ispat edilemez. Bu nedenle tüm insanlığın kabul ettiği ortak bir din yoktur. Dinler vahiyle gelen bilgilerin üzerinden inşa edilir. Felsefeciler din alanında da doğru bilgiyi akılları ile araştırırlar. Felsefeciler bilgiyi kendi akılları ile bulurken, peygamberler doğrudan Allah’tan alır. Hakikat bir tanedir. Bir bilgi hem doğru hem yanlış olamaz. Öyle ise felsefeciler ile peygamberlerin söyledikleri çatışırsa, hangisi doğru kabul edilecektir? Mümin bir kul için, peygamberin söylediği söz, Allah’ın söylediği söz olduğu için, Allah’ın dediğinin doğru felsefecinin dediği yanlış kabul edilir. Bir bilgi hem doğru hem yanlış olamayacağına göre, hem felsefeci hem de peygamberin söylediği doğru olamaz. Peki, Allah akla aykırı bir bilgiyi peygambere vahiy eder mi? Böyle bir şey olmamalıdır. Çünkü Allah insanı çelişkiye düşürmek için şartlar oluşturmuş olur.

Aklı yaratanda da vahyi indiren de ALLAH olduğuna göre, insanın nasıl düşüneceğini bile bile şüpheye düşürür mü? Hayır. Akılla vahiy çatışmayacağına göre, niçin felsefecilerin görüşleri ile peygamberlerin verdiği bilgiler çatışıyor?

Gelecek yazıya inşallah…