IRKÇILIK MI? TOPLUMSAL DÜZEN Mİ?

Milliyetçi, İslâm örf ve adetleriyle gelenekçi olan Türk toplumu sığınmacılara ya da gurbetçilere ırkçı mı, davranıyor?

Ülkemizde yaşayan savaş mağduru çok sayıda Suriye vatandaşı ve Türk Cumhuriyetlerinden çalışmak üzere gelenlerin sayısının azımsanmayacak kadar çok olduğunu hepimiz biliyoruz.

Hoş geldiler dedik, sefa getirdiler diyemedik.

Niye mi?

Bu gelen misafirlerimizin öz de bir olsak da, söz de bir olmadığımızı gördük. Bunların yaşam tarzlarına bakınca, aymazlıkları ve kuralsız yaşam biçimlerindeki rahatlıkları, bizleri rahatsız etti.

Bizim misafirlik anlayışımızda ev sahibi misafiri rahat ettirmek için elinden geleni yaparken misafir de adabını bilir geldiği yere uyum sağlar.

Öyle ki; evimize bir misafir geldiğinde onu kapı da uğurlama süreci karşılıklı iltifat ve tazimlerle muhabbete dönüşür, söyleşilerin ne kadar da uzun sürdüğüne hepimiz tanık olmuşuzdur.

Bir arkadaşım, eşinin bu konuda uyardığını kapı muhabbetini kısa tutun, içerde konuşsaydınız, çevre sakinlerine ayıp oluyor dediğini, hep hatırlatırdı.

Biz de ayrılırken ki, kapı önü konuşmaları;

EV SAHİBİ

  • Yine buyurun gelin
  • Kusurumuz olduysa af edin
  • Bak! Bunu saymayız, yine gelin
  • Gittiğiniz yere selam söyleyin!..

MİSAFİR

  • Elinize kolunuza sağlık
  • Misafirperverliğinizle bizi mahcup ettiniz
  • Rahatsızlık verdik
  • Hakkınızı helal edin
  • Siz de buyurun… vb cümleleri ardı ardına defalarca sıralarız.

Gelen de haddini bilirdi, giden de aynı kapıya bir daha dönebilecek payı bırakırdı. Bırakılan bu pay, uyum süreciyle alakalıydı, samimiyet içeren bir yapısı vardı.

Mülteciler ve gurbetçiler ülkemize geldiler de ne oldu?

Evet! Onları anlıyoruz savaştan kaçanlar, zaruret durumunda olanlar. Kolay değil tabi. Allah kimsenin başına vermesin. Bizim de başımıza gelebilirdi. O zaman biz de, onlar gibi mi davranırdık?

Burada savaş değil, barış ortamındalar. Sığınmaya geldiler. Huzur bozmaya değil!..

Geçen gün Suriyeli bir aile, otobüse binmek için sıra oluşturup bekleyen vatandaşların yan tarafında durdu. Otobüsün kapısı açılır açılmaz adam, kadının kucağındaki bebeği çekiştirip, kapıdaki insanları itip baskılayarak hemen ön koltuğa oturdu. Tartışma ve itişip kakışma oldu. Otobüs şoförü dâhil herkes bu durumdan rahatsız oldu. Adamın davranışının savunulacak bir tarafı yoktu ki savunsalardı. Sıra kendisine gelip otobüse binen biri de ona, hatalıydın dedi.

Suriyeli adam;

(çocuğu işaret ederek) Ama, çocuk var, dedi.

Yolcu;

Sen öyle yapmasan da eşine ve çocuğa yer vereceklerdi, dedi.

Halkımız Suriyelileri değil onların uyumdan uzak, bu düzeni yakalamaya çalışır görünmeyen davranışlarını sevmedi.

Yurdumuza çalışmaya gelenlerin dürüst olmayışını sevmedi.

Karnımızı doyurmak için ne iş olsa yaparız sizin ülke cennet deyip, bu cennette huricilik oynayanlara alışamadı. Ne pahasına olursa olsun sadece kendi çıkarını düşünüp, toplum düzenini hiçe sayanları sevmedi.

Yoksa biz insanları hep sevdik.