Halep olayları ışığında aslında Müslüman camianın bu soruyu sorması ve cevabını vermesi gerekir.

Halep olayları ışığında aslında Müslüman camianın bu soruyu sorması ve cevabını vermesi gerekir. İran’la ilgili bu eleştirimi defalarca yazdım sildim. Yazıp yazmama konusunda hep kararsız kaldım. Bir yanım bunu yazarak mezhep kavgasına ve batının oyununa alet olduğumu söylerken, diğer yanım Müslümanları İran’a karşı uyarmamız gerektiğini söylüyor.

Artık yanlışa yanlış diyelim ki yanlış yapan, tepkileri görüp kendisini düzeltsin. Her eleştiri düşmanca değildir. Çeşitli kaygılarla yanlışı tevil etmenin anlamı yok. İranı eleştirdiğimizde Rusya’yı veya Abd’yi niye eleştirmiyorsunuz? Onlar Sünni mi? Diyenler sadece demogoji yapıyor. Çünkü onları da eleştiriyoruz. Ama İran’ı eleştirmemiz daha sert olmalı, çünkü o kendisini bir İslam devleti olarak nitelemektedir. Dolayısıyla İslam’ın perspektifi ile yaklaşmalıdır. Bu kadar kolay emperyalizmin oyununa gelmemelidir.

Genelde İran’ı eleştirmemize karşı çıkanlar, mezhepçilik yaptığımızı söylerken, İran’ın bölgede ne yaptığını ya görmüyor, ya da beyinlerini kiraya vermişlerdir. Asıl mezhepçilik İran yaparken, biz ona mezhepçilik yapma, İslam kardeşliği ekseninde olaya bak diyoruz.

Siyaseten bir şehri zapt etse bile burada mezhebi katliamlar değil, İslam’ın insani boyutunu ortaya koymalıydı. Çünkü İslam devleti olduğunu iddia ediyordu . Biraz da kuklaları eleştirelim. Çünkü İran İslam devleti iddiasıyla ortaya çıktı. O halde İslami davranmalı. Sunnileri katletme yerine hak ve adalet pesinde koşmal. Mezhebi taassupçuluk yapmamalı. Bu kurallara uyduğu zaman siyeseten İran’ı da desteklemiş oluruz.

İran’ı eleştirdiğimizde genelde İran yanlıları hemen Türkiye’yi örnek gösteriyorlar. Halbuki Türkiye İslam devleti olduğunu zaten iddia etmiyor. Bu nedenle ona bu açıdan yaklaşmıyoruz. İran’ı eleştirmemiz şu deyim daha iyi anlatmaktadır. Ağaç baltaya; Beni asıl üzen sapının benden olmasıdır.

Eskiden yazar ve düşünürler yazdıklarıyla siyasetçilere yol gösterirdi. Meşale olup önlerini aydınlatırdı. Şimdiki yazarlar siyasetçilerin peşine takılmış. Yazarın düşünürün görevi yazmak yol göstermek eleştirmektir. Siyasetçinin yerine siyaset yapmak siyasi kaygı gütmek değildir. Herkes kendi sorumluluğunu yerine getirsin.

Halep konusunda sessiz kalmak zulme rıza göstermek ve zulme sessiz kalmak demektir. Resulullah (sav)’nin dediği gibi: “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” Bugün insanlarımız şunu sormalı “Zalimden yana mı? Mazlumdan yanı mı?” yız…


İRANI ELEŞTİRMEMİZ ONUN Şİİ OLMASINDAN DOLAYI DEĞİL

Aynı şeyi sünni bir ülke yapsa onu da eleştiririz. Siyaseten yaptığı gayri İslami, gayri insani ve gayri ahlakidir.

Şia konusu kelami/akidevi bir konudur. Onun tartışılması ayrı bir platformun konusu. Daha çok ilmi bir oturumda tartışılması gereken mevzudur.

Yani bir devlet şii olabilir, yahudi veya hristiyan bile olabilir. Ama her şeyden önce insan olmalı, insanlığını kaybetmemeli. Sivilleri öldürmemeli kadınların ırzına geçmemelidir. Savaşın da bir şerefi ve haysiyeti var.

Şia ve İran/iran yanlıları, sürekli işidi örnek göstermektedir. Öncelikle işid bir batılı ajan örgüt sunnileri temsil etmez. İkinci o bir devlet değil terör örgütü. Dolayısıyla İran bir devlet olduğundan terör örgütü gibi değil, devlet gibi davranmalı. Ayrıca İslam devleti olduğunu iddia ediyorsa İslam savaş hukukunu uygulamalı... Bunları yapmıyorsa o artık bir devlet olma ve islam devleti olma vasfını yitirmiştir.

İran, yaptığı katliamlara veya desteklediği grupların yaptığı katliamlarla İslam birliğini savunmadığını gösterdiği gibi mezhepçi olduğunu da kanıtlamış oldu.

Halep olayı kimin ne olduğunu ortaya çıkardı. İran/pers dalgasına karşı dikkatlı olalım..