Zaman hakikat perdeleri aralanan pencerelerden gelen gül kokuların zamanı. İnsanlık hiç olmadığı kadar gül kokusuna hasret. Ortalık cahiliye kalıntılarıyla kavruluyor.

Zaman hakikat perdeleri aralanan pencerelerden gelen gül kokuların zamanı. İnsanlık hiç olmadığı kadar gül kokusuna hasret. Ortalık cahiliye kalıntılarıyla kavruluyor. İnsanın eşyayla olan imtihanında kayıplar büyük. Araçlarla amaçlar yer değişmiş ve maalesef bunun farkında bile değil insanoğlu.

Kimse kazancının helal mi haram mı telaşında değil. Herkes başkasının kaşığında ki yemeğin yolculuğunu konuşurken kendi kabına bakmayı akıl bile etmiyor. Nefis ruhu zincirlerle kaplamış ve bu yolda mücadele eden herkes ya gerici ya da irticacı sıfatlarıyla muhatap olmak zorunda kalıyor.

Herkes kendi putunun körü ve başkasının penceresinde cam bırakmama telaşında…

Medine toplumundan uzaklaştığımız her saniyenin bedelini, yılların omuzlarımıza yüklediği günah dağlarıyla ödüyoruz. Yüz yılda bir dolup boşalan dünyadan alabildiğimiz tek ibret, boş bir boşluğu dolduran ve topraktan toprağa dönen bedenin yolculu sadece. Hepimiz başkasının ölümüne kefen biçiyoruz. Kimse kendi mezarının hacmiyle ilgilenmiyor..

Muhabbetler dünyalık telaşlardan ibaret. Keyfiyet, kemiyeti kuşatmış ve hakikat yerin yedi kat altına giz kılınmış. İnsanoğlu kuyudan sultanlığa uzanan yolun sadece sultanlığına talip. Köleliğin kavurucu bir o kadarda doyurucu yolculuğunu dünyalık keyfiyetlerde unutmuş. Oysa sultanı sultan kılan derdin ham maddesi kuyunun çilesidir. Çile çekilmeyen yolun varacağı son durak, helak diyarıdır. Çile aşkı aşk kılan, Yusuf'a sultanlığı tattıran, insanlığa yücelerin yüceliğinin kapılarını açtıran ilahi reçetedir.

Dur durak bilmeyen bir seferin yolcusu değil miyiz hepimiz. Her an ömür tarlasından binlerce başak kurban veriyoruz ve ders almıyoruz. Ne komşuluğumuz tam komşuluk, ne Müslümanlığımız tam Müslümanlık. Düşene el uzatmak yerine düştüğü yerin yanına mezar kazma derdindeyiz. İnsanoğlunun eşyaya kul olduğu dönemin Nirvana'sındayız. Hakikate açılan her perdeye bin kilit vurmuşuz. Ya İslam'ı tam anlamadık yada nefsimizin zahiri köleliği bizi hakikatin sultanlığından alı koyduğunun farkında değiliz. Herkesin avucunu süsleyen düş, onun ilahlığına talip. Kimisi paranın kulu, kimisi makam mevkiinin bir diğeri aşağıların en aşağısında uyuyan ayyaş bir düşün!

Oysa hakikat perdelerinden seher yelinde esen gül kokularının uçsuz bucaksız özgürlüğüne dalmak varken, neden biz, bizi köleleştiren eşyanın ve nefsimizin esiri oluyoruz. Gün zincirleri kırmak ve hakikat yolculuğuna uzanmak günüdür. Günde beş defa semaya merdiven dayayıp ilahi yolculuğa çıkımızı engelleyen her ne varsa silip atalım yüreğimizden. Unutmayalım ki araçlar ancak amaçların yol azığıdır. Amacımız Hakk'a ve hakikate varmaksa sünnet-i seniye'den ve Furkan'ın ilahi ışığından asla ayrılmamalıyız.

Dün doğduk bugün yaşadık ve yarın öleceğiz.. işte tüm hikaye bu..

Herkes kendi hikayesinin başkahramanıdır unutmayın. Ve hikayeler başkahraman ölünce