Uzun zamandır dünyanın gidişatı üzerine düşünüyorum. Bir felaket beklemiyordum desem yalan olur. Tanıyanlar bilir epeydir çok ölüm var, ne çok acı var dünyada diye haykırıyordum dost meclislerinde...

Uzun zamandır dünyanın gidişatı üzerine düşünüyorum. Bir felaket beklemiyordum desem yalan olur. Tanıyanlar bilir epeydir çok ölüm var, ne çok acı var dünyada diye haykırıyordum dost meclislerinde. Öylesine ki bazen her şeyden uzaklaşmanın bir nebze de olsa bu acının dindirilmesine çaredir ihtimaline sığındığım dahi olmuştur.

20. Yüzyılın tüm Dünyada meydana getirdiği toplu insan ölümleri, büyük Medeniyetlerin çöküşü ve yeniden oluşan bir insan sınıflarının 21. Yüzyılda rahat durması tabi ki beklemiyordum ama yine de bu kıyametin sadece Müslüman topluluklarının üzerinde olması beni çok düşündürüyordu. Hem muhasebe açısından, hem muhakeme açısından ve hem de gelecekte neler olacak açısından.

  1. yüzyıl Müslümanlar için tam bir yıkım ve zulüm çağı oldu. Özellikle son yıllarda artık Dünyada en ucuz şey Müslüman kanı, en ucuz yer Müslümanların toprakları ve en itibarsız insan Müslümanlar haline getirilmek için her şey yapıldı ve başarıldı da.

Dünyayı yönettiğini düşünen daha doğrusu dönen dünyanın içinde kendi etrafında dönen kapitalist-emperyalist egemen güçler bütün projelerini insanlığın bitişi üzerine kurmaya başladılar. Avrupa'da biten aile kavramı üzerinden İslam'a dokundular ve bir medeniyetin tüm temel taşlarını yerlerinden söküp attılar. Ailede kadına yani Anne' ye dokundular ve belki de en hassas yerimiz olan yüreklerimizden bizi vurdular. Parçalanan yüzbinlerce aile beraberinde enkaz yığınları dolusu hissiyat ve gelecek adına kaygılı çocuklar bıraktı. Her dağılan yuva bir memleketin felaketi oldu. Tabi bu sadece bizim topraklarda olan birde sınır başlarımızda sürekli katledilen çocukların sessizliği dağladı yüreklerimizi.

Esasen insanlık kıyıya vuran Aylan bebekle soğuk sularda çoktan ölmüştü belki de bizim yeni haberimiz oldu. Ya da iğnenin ucu nazik vücudumuza dokununca hissetmeye başladık. Oysa her gün hayalleri uğruna değil standart bir yaşam uğruna nehirlerde, denizlerde boğulan onlarca bebek yüreği vuruyor gönlümüzün sahillerine.

Evet, şu aralar dünya da her şey tepetaklak. Önce depremler sarstı her bir yanı. Yer yerinde durmadı bir türlü şimdi başka bir alamet.
Malumunuzdur bir vakittir bir virüs dadandı dünyaya. Belki de dünya artık miadını doldurdu ve yeni bir başlangıç gerekir. Şu bir gerçektir ki artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Yani dünyanın alt üst olan dengesi yeni kuvvetler doğuracak ve belki de çok büyük dediğimiz ekonomilere sahip ülkeler un ufak olacaklar ya da daha farklı bir son. Ama sonuç ne olursa olsun bu bir din üstü cezalandırma gibi geliyor bana. Zira ebabiller bu sefer taşları görünmeden bırakıyorlar insanlığın üzerine. Sivrisinek ordusu galip, nemrudun güçlü adamları un ufak ve peru perişan.

Koronavirüs bilimsel adıyla COVİD-19 'un etki alnına bakınca ve özellikle etkilediği yaş grubuna bakınca Suriye'de Esad zulmüne maruz kalan çocuğun duası geldi aklıma.

Allah'a Her şeyi anlatacağım. Evet, Her şeyi anlatmış…

Belki de her şeyi Allah'a anlatan o meleğin yüzü hürmetine çocuklar ölümden muaf tutuldu bu defa.

Tabi bunlar meselenin yüreğimize dokunan tarafları birde meselenin saha kısmı var işte orada ayrı bir üslup ve ayrı bir usul gerekmekte.

Evet, durum gerçekten ciddi, yani bir defa durumun ciddiyetine varmamız gerekir. Zira dediğim gibi bir kavime gelmiş bir ceza değil bu zulme ortak olan tüm dünyalılara gelmiş bir ceza. Biri yemiş diğeri bakmış, biri zulmetmiş diğeri seyretmiş, kalbinde dahi buğz-etmemiş. Şimdi hesap günü…

Bu hesaptan elbet alınacak dersler var ama önce hayatta kalmak lazım diyelim.

Hayatta kalmanın ilk şartı olayı ciddiye almaktır. Yani bize bir şey olmaz mantığı 18 Martta hayatını kaybeden ilk vatandaşımızla birlikte öldü.

İkincisi mecbur kalınmadıkça evlerimizden çıkmamız gerektiğidir. Eğer bir sebepten çıkıyorsak mutlaka gerekli tedbirleri almalıyız. Kendimiz için olmazsa dahi diğer kardeşlerimiz için almalıyız zira burada çok ama çok ciddi bir kul hakkı durumu var.

Ve en önemlisi ki bana göre Allah Müslümanları tekrar uyardı ki oda şöyle temizliğe yönelmek adına. İmandan saydığımız temizliğe bir değil bin defa sarılmalıyız ve Allah'ın izniyle bu savaştan galip çıkmalıyız.

Biz Müslümanlar efendimizin bir hadisinden biliyoruz ki Taun'dan (salgın hastalıktan) vefat eden Müslümanlar şehit sayılır.

Hadis tam olarak şöyle dir; 'Taun hastalığı, Allah Teala'nın dilediği kimseleri kendisiyle cezalandırdığı bir çeşit azaptı. Allah onu mü'minler için rahmet kıldı. Bu sebeple tauna yakalanmış bir kul, başına gelene sabrederek ve ecrini Allah'tan bekleyerek bulunduğu yerde ikamete devam eder ve başına ancak Allah ne takdir etmişse onun geleceğini bilirse, kendisine şehit sevabı verilir.' (Buharî, Tıb 31; Ayrıca bk. Buharî, Enbiya 54; Kader 15; Müslim, Selam 92-95)'

Tabi burada dikkat etmek gereken ilk kural; tedbiri ve takdiri unutmamaktır.

Tedbir bellidir, takdir Yüce Allah'ındır.

Bulunduğumuz en güvenli yerin evimiz olduğunu unutmamız gerekir.

Gücü her şeye yeten, ezeli ve ebedi olan Yüce Allah bizlere hayırlı kapılar açsın temennisi ile hepiniz dua ile selamlıyorum.

Rabbim bizlere güç ve kuvvet ihsan etsin.

Dualarınızda olmak ümidiyle…