Türk milletinin iç dünyası sayısız erdemlerin membaıdır adeta. Yaradılışından gelen bu erdemler Türk insanının İslam’la şereflenmesinden sonra daha da olgunlaşmış, derinlik, incelik ve yücelik kazanmıştır.

Türk milletinin iç dünyası sayısız erdemlerin membaıdır adeta. Yaradılışından gelen bu erdemler Türk insanının İslam’la şereflenmesinden sonra daha da olgunlaşmış, derinlik, incelik ve yücelik kazanmıştır.

Türklerin asırlar boyu ışık ışık dalga dalga Asya’dan Avrupa’ya, Afrika’ya yayılmasında ve hâkim bir devlet olarak varlığını sürdürmesinde; güçsüze yardım elini uzatma, zulme ve zalime karşı gelerek hakkın ve haklının yanında yer alma, iyilik etme, kul hakkını gözetme, yiğitlik, alçak gönüllük, doğruluk gibi daha da sıralayabileceğimiz pek çok erdeme sahip olmasının önemli rol oynadığı görülür. Şüphesiz ki insanı sevmek bütün bu erdemlerin başında gelir. Zaten insan sevgisi olmadan yukarıda sıraladığımız ve sıralayabileceğimiz insanı insan yapan ve insana eşrefi mahlûkat değeri kazandıran güzelliklerin oluşumu da mümkün değildir.

Türk–İslam tarihinin satır aralarında değil özünde ve bütününde insanı “yaratılmışların en şereflisi” olarak gören muhteşem bir ruh iklimi vardır. İslam’ın insanımızı yoğurması ile oluşan bu ruh ikliminde “insana kulluk ” yoktur. Onun içindir ki Türk insanının mayasında:

“Ben gelmedim dava için

Benim işim sevi için

Dostun evi gönüldedir

Gönüller yapmaya geldim” diyen, dış dünyayı kabuk olarak gören; insanın iç dünyasına yönelerek gönüller fethetmeyi amaç edinen Yunusça bir sevgi vardır. İnsan doğasında var olan kir ve kinlerin Allah aşkı ve hoşgörü ile yunulacağına inanılan ve “Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlana gibi her yapıdaki ve inançtaki insanı kucaklamaya çalışan bir gönül vardır.

İşte bu maya, bu doğa, bu sevgi ve hoşgörüdür ki Osmanlıyı asırlarca ayakta tutmuştur. O ruh ki yeryüzü nizamını yerine getirirken kendisine tabii olan milletlerin dini, sosyal, kültürel varlıklarına dokunmadığı gibi milletlerin bu varlıklarını devam ettirmeleri için gerekli imkânları hazırlamıştır. Kendi insanını yerine ve şartlarına göre insanlığın hizmetçisi yapan bu yüce milletten bugün teknik ve teknolojik güçleri ellerinde bulunduran sözüm ona kendilerini “insan hakları” havarisi olarak gören milletlerin alması gereken o kadar çok ders var ki...

Elbette ki sicilleri insanlık suçları ile hayli kalabalık olan günümüz dünyasının teknik ve teknolojik yönden güçlü milletlerinden dünya nizamındaki adalet kefelerini eşitlemeyi beklemek saflıktır, ham hayaldir. İki de bir Türk insanına “insan hakları” hakkında ders vermeye çalışan bu sözde havarilerin ayna alıp kendi geçmişlerini iyi incelemeleri gerekir. Zira geçmişlerindeki davranışlar bu günlerinin ve geleceklerinin de göstergesidir. Daha düne kadar insan pazarları kurarak köle ticaretini meşrulaştıran Afrika kıtasının yeraltı ve yer üstü zenginliklerini kendilerine sermaye yapanlar, Kızılderilileri yok ederek topraklarına el koyanlardan dünya nizamını beklemek saflık değil de nedir?

Onlar, dün Kıbrıs’ta, Bosna’da, Karabağ’da, Grozni’de, Kosova’da bugün Filistin’de; Irak’ta, Suriye’de, Cezayir’de, Tunus’ta, Doğu Türkistan’da annesi, babası hunharca öldürülmüş bir çocuğun gözyaşlarını benim milletim gibi yüreklerinde hissedebilirler mi?

Güçlerini sadece emperyalist düşüncelerinin aracı yapıp bir zamanlar kurdukları kölelik imparatorlukları nı günümüz dünyasına modernleştirerek taşımanın planlarını yapan, yukarıda sıraladığımız olayların bir kısmının göbeğinde yer alan, bir kısmına da çıkarları uğruna kör bakan, sağır görünen bu sözde havarilerden zaten başkada bir olumluluk beklenmemelidir.

Hiçbir aklıselim insan zaten kendileri için istediklerini başkaları için de isteme erdeminden yoksun, saltanatlarını başka insanların acıları üzerine inşa edenlerden insanlık “insan hakları” adına, dünya düzeni adına hiç bir şey beklememektedir.

Bugün dünyada çekilen her acının, dökülen her gözyaşının temelinde Allah aşkı ve onun yarattığı en mükemmel varlık olan insana duyulan sevginin giderek azalması yatmaktadır.

İnsan olmak için evvela insanı sevmek erdemine ulaşmak gerekir.