İnsan tapıcıları ve kula kul olma

İnsan fıtratında var olan en güçlü duyguların başında gelir inanmak ve inandığı şeye tapmak. O kadar çeşidi var ki tapmanın. Allah’a inanmak ve tapmanın yanı sıra puta tapmak, şeytana, güneşe, aya, yıldızlara, toprağa, ateşe, ineğe, insanın ölüsüne veya dirisine tapmak… Liste uzun. Tapınma ve tapmaların en korkuncu insanın insana tapmasıdır. Diğer tapınmalarda tapınılanın insanlara ve o insanların oluşturduğu toplumlara zararı yoktur ancak kendisinin ilah olduğuna inanan ya inandırılan insanın ilahlığına inanmayanların üzerinde kurduğu baskı ve zulmün sınırı yoktur.

İnsanın insana tapması, bilinmeyen zamanlarından günümüze maske ve kılık değiştirerek geldiği bir gerçektir. Tarihin hiçbir döneminde kendisini ilahlaştıran Firavunlar ve Firavunlara kulluk edenler eksik olmamışlardır. İster sevgiye bağlayın ister korkuya; bir şekilde gücü elinde bulunduran bir insanı ilahlaştırıp onun her hareketinden anlam çıkartılmaya, her söylediğini keramet saymaya başlanıldı mı artık o kişinin ilahlığının önü alınmaz, alınamaz. İnsanı ilahlaştırmak ve ilahlaştırdığı insana tapmak; dün vardı, bugün var, insanlara yeterli eğitim verilmediği sürece de var olacaktır.

Kendisine tapılan insan, bazen din kisvesine bürünerek boy gösterir. Şeyh olur, molla olur, imam olur, cemaat lideri olur, emir olur… Kimi zaman da devlet başkanı kisvesi ile karşımıza çıkar. Aşiret reisi veya mali kimlikle boy gösterenler de vardır. İster politikacı, ister din adamı veya patron kimliği ile karşımıza çıkarsa çıksın aslında kendilerine özgü hiçbir güçleri olmayan bu kişiler, Firavunun mirasçılarıdır. Onların istedikleri tek şey konum ve saltanatlarına dokunulmamasıdır. Herkes kendilerine biat etsin. Bunu sağlamak ve devam ettirmek için korku ve baskıyı istediklerini elde edinceye kadar devam ettirirler.

Yusuf Suresi 40. ayet; “Sizin Allah’tan başka taptıklarınız, Allah’ın kendileri hakkında hiçbir delil indirmediği, sizin ve atalarınızın ad olarak adlandırdıklarınızdan başkası değildir. Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, Kendisi’nden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”, demektedir. O nedenle Allah’a kulluğu insana kulluğa tercih edenler, bir büyük günahı, şirki, işlemekle kalmaz azdırıp saptırdıkları insanlarla zulme kapı aralarlar.

Kula kul olmanın bir diğer boyutu da korkunun, çaresizliğin, yoksulluğun insana vurduğu zincirdir. Mecburiyettir. Kula kulluğun bu boyutunda tapma ve tapınma yoktur. Suçu feleğe yüklemek vardır. Gözü kör olsun feleğin bizi de muhtaç etti ya şu burnu Kaf dağında olanlara!”, demek vardır. Güce, makama veya kapitale boyun eğmek; böylesi bir mecburiyeti başkalarına tattıran iblisler vardır.

Yaratılan varlıkların içerisinde üstün özelliklere sahip ve donanımlı olanı insandır. İnsan aklı ve hür iradesi ile doğruları bulabilir ve o doğruda yürüyebilir. Kula kulluk, karakter zayıflığı, irade tükenmişliği, aklı kullanamama basiretsizliğidir. Baskı ve şartlar, kula kul olmayı zorlayabilir. Ancak inanç ve iman sahibi olanlar bu zorluğa boyun eğmezler. Hele de makam, mevki, şan, şöhret ve dünyalık için şeref ve onurlarını ayaklar altına alıp da kula kulluğa soyunmazlar.

Bir insana tabii olmak, biat etmek, onun her sözünü emir telaki etmek Allah’ın insana bahşettiği aklı, izanı ve vicdanı kullanmamaktır. Kula kulluk; insanlığı, adaleti, hukuku ve demokrasiyi yok eder; şahsiyeti, şerefi, namusu, vicdanı, izanı ayaklar altına alır.

Allah, bu yüce milleti insan tapıcılarından ve kulları kendilerine kul olmaya zorlayanların şerrinden muhafaza eylesin.