Aslında sanıldığı kadar ucube ya da imkânsız bir durum değil başlığını attığım hadise. Evet, zor ve hatta çok zor olduğunun hem farkında ve hem de kabulü içerisindeyim. Ancak, küresel olarak yaşadığımız onca azap, ıstırap, acı ve dehşetlere düşüren tecrübeler sonrası bu duruma hem mecbur, hem mahkûm ve bunlardan mütevellit başkaca çıkar yolumuzun olmadığı gerçeğidir.

Aslında sanıldığı kadar ucube ya da imkansız bir durum değil başlığını attığım hadise. Evet, zor ve hatta çok zor olduğunun hem farkında ve hem de kabulü içerisindeyim. Ancak, küresel olarak yaşadığımız onca azap, ıstırap, acı ve dehşetlere düşüren tecrübeler sonrası bu duruma hem mecbur, hem mahkûm ve bunlardan mütevellit başkaca çıkar yolumuzun olmadığı gerçeğidir.

Aslında kural çok basit !

Dünyayı, babanızın malı gibi görmeyip tepe tepe kullanma hakkınızın olmadığı gibi sadece sizde ve sizin olmadığı bilincini en canlı ve en sahici ve hatta en can yakıcı şekilde kuşanmakla mümkündür. Ve daha da ötesi, babanızın malını dahi böylesi hovardaca, sorumsuz ve bilinçsiz şekilde kullanma hakkınızın dahi olmadığını…

Tabloyu bu denli kirleten ve karartan esas amil, insanın, hayvan alemi ya da kozmik denge ile olan ilişkisinden daha ziyade kendisiyle ve dolayısıyla insan ile olan ilişkisinden kaynaklıdır. İnsan, evvela kendisi ve cinsi ile kavgalı, hesap ve kin güden bir düş ve dürtü içerisindedir.

Kendine ve kendi dünyasına yüklediği anlam ve değer üstü anlam ve değer, kendisinden başkasına hayat, huzur, yükselme, başarı elde etme, kazanma ve yaşama gibi hakların hiç birisine izin vermeme, yakıştırmama ve paylaşmama/ paylaşamama gibi vahşet bir duyguya, düşünce ve eyleme götürüveriyor.

Oysa altın anahtar, birilerinin kötülüğünden emin olmanız / olabilmeniz için; başka birilerinin sizden emin olması gerektiğidir. Bu anahtarın altın olanı ise hiç kimselere kin, nefret ve haset etmemektir. Şayet birilerinin güzelliği, yeteneği, zenginliği v.b bir durum ve hasleti sizin haset duygunuzu tetikliyor ise, unutmayın ki siz ve bir özelliğiniz bir başkasının gözüne gözüne batmaktadır. Kimseler için haset etmeyip ve sahip olduğu özellik ve güzelliği kendisine yakıştırabildiğiniz ve onun bu özelliğini kabul etmekle beraber tebrik edebildiğiniz oranda erdemli bir insan olmaya doğru yol alacak ve emin olunacak huzurlu bir dünya inşa etmiş olacağız

Egomuzu, ihtiraslarımızı, kıskançlık güdülerimizi, kendimizden başkasına hayat hakkı tanımamak gibi insanlık dışı dürtülerimizi frenleyebildiğimiz oranda güvenli, yaşanabilir ve huzurlu bir hayatı inşa etmiş olmakla birlikte çocuklarımız için de daha yaşanılabilir bir dünya bırakmış olacağız.

Hiç bir şeyin hiç birimiz için baki olmadığı gerçekliğini iliklerimize kadar hissetmek ve ölüm gerçeğinin bir dinsel inanışın çok ötesinde milyarlarca kez test ettiğimiz acı bir gerçek olduğunu aynı ciddiyetle kavramış ve kanıksamalıyız.

Kavranmış ve kanıksanmış bu doğrular sonucunda dünyanın, değil altı milyar, altı yüz milyar insanı dahi besleyecek bir donanıma sahip olduğunu da çek etmiş olacağız. İtminan olmuş bir nefis, kendisine çeki düzen verebilmiş bir dürtü, sivri taraflarını köreltebilmiş ve kör taraflarını da orantılı bir şekilde sivriltebilmiş insan, insan olabilmenin yanısıra insanlık havuzuna da anlam ve manaya dair ciddi bir bakiye bırakmış olacaktır.

Biriktirmenin, salt kendi hesabına yatırmanın, hep ve tek, ben demenin getirdiği felaket ve boyutlarını görmemek, artık izahı mümkün bir tutum ve davranış değildir. Ya bahsini yaptığım davranış kalıplarını değiştirecek bizatihi kendimiz, geleceğimiz ve sonra ki nesiller için daha müreffeh bir dünya ve yaşam şekli bırakacağız, ya da, mevcut felaketlerin birer uyaran niteliğinden yeteri dersleri çıkaramayıp dönüşü olmayan bir dehlizin içerisine hep beraber yüzükoyun tepetaklak yuvarlanacağız.

Emin olun ki dünyada ki güzellikler hepimize yetecek kadar var. Yeter ki bağnaz olmayalım…