Sahile vurmuş çocuk cesedinin resimlerini görünce, bir baba olarak çok üzüldüm. Rabbim onu cennetine aldı. O çocuk cennete giremeyecekse, ya o zaman biz nasıl gireceğiz. O masum ve güçsüz çocuğun ölmesinde, dünyadaki zulmü yapan ve zulme karşı mücadele etmeyen güç ve muktedir insanların sorumluluğu var. O çocuk öbür alemde en güçlü olacak. Bu günün yeryüzünün iktidar sahibi zalimlerine, “Ben dünyada bu kadar geniş topraklar, onca gelişmiş teknoloji varken, niçin karnımı doyurmak için vatanımdan koparılıp, denizde boğuldum?” diye soracak. Güçlerini zulüm yapmak için kullanmamış ancak mazlumun yanında olup, zulme karşı durmak için hiçbir şey yapmamış tarafsız kalan iktidar sahiplerine de “Ben karnımı doyurmak için vatanımdan koparılıp denize götürülürken, sen neredeydin?” diye soracak. Üzülmek demek, üzüldüğün insan için bir şey yapmak demektir. Hiçbir şey yapamıyorsak, en azından dua etmeliyiz. Acaba kaçımız, dünyadaki zulümlerin son bulması için her gün dua edebiliyoruz.

Peki, bu zulümlerin gerçek sebebi nedir? Yeryüzü, hiçbir savaşa gerek olmayacak, bütün insanlığa yetecek kadar geniş ve alabildiğine geniş bu dünyada, üst üste yığılıp yer yokmuş gibi bir birimizle hep kavga ediyoruz. Elli bin kişilik bir statta, toplam beş bin kişilik seyircinin, yerleri paylaşamadığı için kavga etmesi kadar anlamsız bir savaş bu… Mesele maçı seyir etmek için yer bulmak değil; mesele, en iyi yeri ben kaptım, en güçlüsü benim demek… Bundan yüz elli yıl önce, dünyadaki insan nüfusu belki bu günün dünya nüfusunun beşte biri idi. Belki bir miyarın altında idi. Nüfusun artmasına rağmen insanların tükettiği gıdalar ve maddeler oldukça artmıştır, bu günkü toplum yüz elli yıl önceki toplumdan kat kat zengindir. Ama yüz elli yıl boyunca insanlar hep savaştı, hep öldü. Hatta tarih boyunca savaştılar. Yeryüzünün nimetleri onlara yettiği halde… Demek ki savaşmasa idik de, aç kalmayacakmışız, insanlık olarak hep barış içinde yaşasaydık da karnımız doyacaktı. Amaç karın doyurmak değilse, o zaman bu zulüm niye? İngilizler, karınları aç kalmadıkları halde, karınların doyurmak için değilse niçin Hindistan’a gidip zulüm yaptılar, sömürdüler? Ve sömüren batı, karınlarını doyurmak için değilse niçin sömürdüler güçsüz insanları? Bütün bu zulümler, üstünlük kurmak, güçlü olup ben senden güçlüyüm demek, gücünü alkışlatmak içindir. Kesinlikle aç kaldıkları için değil. Hayran olduğumuz iktidar sahipleri aslında o kadar hayranlık duyulacak varlıklar değiller.

Güçlü olmak için güçsüzün varlığına ihtiyaç vardır. Dünyadaki bütün güçlüleri Yaratan’ımız bir gecede öldürse, geriye kalanlar yine kendi aralarında, güçsüzler ve güçlüler olarak ayrılacaktır. Marabanın olmadığı yerde ağa olmaz. O zaman derler ki, sen kimin ağasısın. Aslında üstünlük peşinde olan, etrafına yalaka toplama peşinde olan, egoları şişkin olan herkes, fırsatını bulduğu an, kendinden güçsüzleri, gücü kadar sömürecektir. Ülkeleri işgal edenler, ülke başkanı olma fırsatını buldukları an, zulümleri sahillere vuracaktır. Zulmün sebebi egodur, kibirdir. İnsanın kibridir. Peki ne yapmalıyız?

Her Müslüman, kibirli insanlara, ego peşinde koşan insanlara karşı, gücü oranında karşı çıkmalıdır. Her türlü egolu, kibirli davranışa karşı koymalıdır. Kibirli insanlara kibirli davranarak karşı koymak onurdur. Onurumuz korumak için kibirle mücadele edelim.