Biz Müslüman Türk Milleti olarak, 321  yıl (1453 – 1774) Dünya’nın “birinci süper gücü” idik. Bunu, bir Alman kızı ve prensesi  Çar (Çariçe) II. Katerina’ nın yönetimindeki  1768 – 1774 Türk – Rus Harbinde ağır bir yenilgiyi uğramamız soncu,  1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte İngiltere’ye bıraktık. İkinciliğe düştük,  Rusya üçüncü, Fransa dördüncü oldu. 

277 YILDIR (1774 – 2021) NEDEN BOCALIYORUZ?

Biz Müslüman Türk Milleti olarak, 321 yıl (1453 – 1774) Dünya'nın 'birinci süper gücü' idik. Bunu, bir Alman kızı ve prensesi Çar (Çariçe) II. Katerina' nın yönetimindeki 1768 – 1774 Türk – Rus Harbinde ağır bir yenilgiyi uğramamız soncu, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasının imzalanmasıyla birlikte İngiltere'ye bıraktık. İkinciliğe düştük, Rusya üçüncü, Fransa dördüncü oldu.

Bütün bu olup bitenlerin ardından, 277 YILDIR NEDEN BOCALIYORUZ VEYA NEDEN SÜPER GÜÇ OLAMADIK? Bunun cevabını, 'sonuç cümlesi' ile hemen, yani en sonda yazacağımızı en başta yazarak verelim: Çünkü, birbiri ardına gelen dünyanın iki süper gücü İngiltere, (Kısa bir süre Büyük Almanya 1908 – 1918), sonra yeniden İngiltere ve en sonunda Amerika'nın iradesi, hakkımızda yaptığı 'algı operasyonları', 'beyinlerimizi kendi lehlerine yıkamaları' sonucu, onların isteklerine teslim ve ram olduk. Giderek onların 'Tasmalı Çekirgeleri' ve 'Cellatlıklarına aşıklar olmamız' sonucu, 2021 yılı itibariyle de onların istediği kadar zengin (büyük zenginliği önlemek için, ekonomik programları kısıtlı yaptırmak, sanayileşmeden yoksun 'tarım toplumu' olmak, kredileri şartlı vermek-Ortadoğu'nun manavı, kasabı olmak şartıyla-, 'ekonomik ambargolar' koymak, gizili –açık bir sürü operasyonlar yapmak vb.) ve Müslüman oluşlarımız (Batı'dan dayatma ile ithal Laikliğimizin Laikcilik şeklinde tatbiki) ve üstelik de günümüz Türkiye coğrafyası da Osmanlı döneminde olduğu gibi bize 'çok görülmek' e devam ediliyor. Emperyalist yayılmacı ve sömürgecilerin üzerimizde yeni yeni 'coğrafi tercihler – yaptırımlar' dayatmalarıyla karşı karşıyayız. Osmanlı coğrafyası gibi Türkiyemiz de paramparça edilmek, 2-3'e bölünmek (Büyük Birleşik Bağımsız Kürdistan, Büyük İsrail, Büyük Ermenistan) ve belki de daha fazlasına (Büyük Yunanistan, Büyük Bulgaristan) a yeniden bölünmek isteniliyor. Ve 'en yakın 2'ye bölünme tehlikesi ' dediğimiz, 1984'den beri üzerimizde devam eden 'Vekalet Savaşları' dan olarak 'Siyasi Kürtçülük' e dayalı, en büyük payının Türkiye'den alındığı halde, tarihte birer 'küçükler' Yunanistan, İsrail ve Ermenistan gibi Ortadoğu'da 'Anglo – Sakson ve Kıta Avrupası' na 'jandarmaları' olacak 'dördüncü bir devlet' planlanmasından (Bu uğurda, 50 yıllık bir 'Büyük Bağımsız Kürdistan'ı Kurmak Amerikan Planı' 24 Ocak 1976'dan beri hız kazanarak işliyor). Üstelik de günümüz Türkiyesi gibi işin diğer bir cabası, Müslümanlıklarından daha da soyutlandıkları halde, 'Dindar Kürtler üzerinden sekülaristleştirme –laikleştirme operasyonlarının varlığıyla da bu devlet kurulmak isteniliyor. Biz nasıl ki, Batılıların öve öve bitiremedikleri sekülaristlerimizin heykellerini diktiğimiz gibi, yeni bir yapılandırmadan olarak da bütün kitaplarında 'Benim dinim Zerdüşlüktür' çığırtkanlığı yapan Apo'nun heykellerini diktirecekler. Zaten 'Eş Başkanları' denilen zat, bas bas bağırmıyor mu?: 'Apo'nun heykellerini dikeceğiz heykellerini'. O heykel kadar başına taş düşsün emi?)

Yani özetle anlayacağınız, 1071'den beri var olan 'Batı Asya Müslüman Türk Dünyası', bu coğrafyadan 'Evangelist – Katolisist - Siyonist –Helenist 'vaat edilmiş topraklar' emeller' i ile ilelebet silinmek isteniliyor. Yine bugün de 'Doğu Asya Müslüman Türk varlığı' olan Uygur Türklerinin, 'Kapitalist Amerika'nın 1972'den başlayarak palazlandırdığı' denilen, Kızıl-Kapitalist Çin Yayılmacılığı ve Sömürgeciliği tarafından tarihten silinmek istenildiği tıpa tıp paralelliği de karşımızda durmaktadır. Orta Asya'daki 5 'Bağımsız Müslüman Türk Devleti' nin geleceği ise, 'kaoslar' içindedir.

Dışta düşmanlarımız pek çok. İçte ise, daha da çoktur. Yine önümüze, 'Onlar bununla birbirlerini yesinler, takatsiz düşüşünler, biz rahat edelim' diye 'dışarıdan atılmış' olan 'Demokrasicilik kemiği, oyunu, oyuncağı' yla, iktidarıyla, muhalefetiyle, 'Bununla ülkeyi nasıl kemirir, partizanlar olarak soyup soğan çeviririz' in hesapları (Osmanlı'nın I. ve II. Meşrutiyet dönemlerinde olduğu gibi. Onu da bunlar yıkmıştı) yapılıyor. Sanki, 'yok sen iktidar olacaksın, yok ben iktidar olacağım, senin yerine ben soyacağım' sendromları içinde 76 yıldan beri (1945-2021) içte birbirimizi yiyor, zayıf düşürülüyor, asıl uğraşılması gereken dışarı ile uğraşamıyoruz. Saki, bu uğurda 'gözü dönmüş' olarak her şeyi yapmaya yatkın ve muktedir tip tip siyasiler-politikacılarımızı keşke kırlarda 'canavarlar yese' de bunlardan kurtulsak, ülkemiz kurtulsa, giderek bütün İslam alemi ve Türk dünyası kurtulsa. Nihai tahlilde 'İnsanlık' kurtulsa diyebileceğimiz bir durumdayız.

Aziz dostlar, şimdilik bu kadar. Konu başlıklı yazımızda 'son' da, 'sonuç değerlendirmesi' nde yapacaklarımızı, geleneğin dışına çıkarak başında yaptık ve yazdık. Tarihten başlayarak 'giriş ve gelişme' bölümlerini, canlı belgelere dayalı olarak bir başka yazımızda '2 inci bölüm' halinde yazacağız. 23 Nisan 2021

ÖNEMLİ BİR NOT: Tevafuk oldu; birbirine uygun düştü. Yani anlayacağınız, bu yazımızı yazdığımız tarih 23 Nisan Bayramı 101 yıl dönümü tarihi ve kutlamasıdır. Hani hatırlayacaksınızdır, Ankara kalesinden 23 Nisan 1920'de 101 pare top atarak 'Kurtuluşumuz İçin Yeni Meclis Kuruldu' yu bütün ülkemiz ve Dünya'ya ilan etmiştik ya!... Ne yazı ki bugün bunu 'buruk' kutluyoruz veya hiç kutlayamıyoruz. Çünkü, 'Üzerinde Güneş Batmayan Korona –Virüs İmparatorluğu' bizi de topsuz – tüfeksiz teslim aldığı için, şimdi bunu kutlayamıyoruz, mutlu da değiliz. Evlerimize ondan kaçıp hapsolduk. 84 milyon evlerinde üç gün hapis. Virüs için 'Laboratuvarda Üretilen Asker, Ajan Bir Mikropla Yeni Bir Haçlı Seferi' diyenler de var. Bu da ciddi olarak araştırılmalıdır.

Yukarıda anlattıklarımız 'Tehlikelerin Büyüklüğü' ne bakarak, 'Kurtuluş için acaba ülkemizin yeni bir 23 Nisan Meclisi toplamaya ihtilacı var mıdır?' sorusunun cevabını siz okuyucularımıza havale ediyoruz. Veya, 'Mevcut TBMM daha nasıl etkin ve yetkin hale getirilebilir' bu da düşünülmelidir…