İNGİLTERE VE DEMOKRASİ

İngiltere Başbakanının ülkemize geldiği bir dönemde biraz da İngiltere’yi tartışalım. İngiliz stratejisi ekseninde tartışacağımız çok konu bulunmaktadır. Fakat ben demokrasi ve devlet yönetimi konusuna biraz değinmek istiyorum. Bilindiği gibi parlamenter sistemin bir anlamda merkezi İngiltere’dir. Özellikle batı, tüm dünyaya demokrasiyi kutsal bir dava olarak sunmaya çalışmakta, ülkeler demokrasiyi yerleştirme bahanesi ile işgal edilmekte, insanlar bu uğurda ölmektedir. Peki, batı neden diğer ülkelere demokrasiyi dayatmaktadır? Başka ülkeler demokratik değil monarşi ile yönetilse ne olur? Bu konu neden onları ilgilendirmektedir? Bu soruların cevabı, demokrasinin anlamında yüklüdür. Çünkü demokrasi sayesinde batı kendilerinden olmayan devletlere müdahale edebilmekte, hatta yönetebilme zeminini oluşturmaktadır. Aslında demokrasi istikrarsız ve dış etkiye açık yönetimler oluşturmaktadır. Hele bizim gibi ülkelerde demokrasi sayesinde istikrar yakalanmamaktadır. Çünkü demokrasilerde seçim sistemi bulunmaktadır. Herkes bir parti kurup seçimlere girmekte, halkın teveccühünü kazandığında ise ülke kendisine teslim edilmektedir. Yani en iyi propagandayı yapan, en iyi konuşan yönetime gelmektedir. Proje ve ideal unsuru hiç dikkate alınmamaktadır. Daha önceki dönemlerde Cem Uzan isimli bir zenginin kurduğu parti sırf başkanın genç ve yakışıklı olması, meydanlarda halka döner ikram etmesi, mitinglerinde sanatçıların konser vermesi sayesinde ilk girdiği seçimlerde yüzde yedi gibi büyük bir rakama ulaşmışken, kadrosu ve projesi olan Erbakan ekibi yüzde beşlerde oy almıştır. Bu olay bile olayı anlamamızı sağlamalıdır. İşte bu durum yani demokrasi, batının müdahalesine açık olduğu gibi gerçek anlamda onların yönetmesini de sağlamaktadır. Çünkü tüm maharet halkın oyunu almada geçmektedir. Batının yetiştirdiği/devşirdiği kişiler, batıdan aldıkları para, tanıtım ve lojistik destek sayesinde halkın sempatisini kazanabilmekte ve devletin başına geçmektedirler. Cumhuriyet tarihimiz bunun örnekleri ile doludur. Görünüşte halk iktidarı olmasına rağmen gerçekte batı iktidarı oluşmuştur. Ülke aslında batı tarafından yönetilen bir sömürge durumuna düşmüştür. Fakat biz bunun farkında değiliz. Mücadele sömürgeci güçler ile bağımsızlık elde etmek isteyen arasında yapılmaktadır aslında… İngilizler, tüm dünyadaki monarşileri yıkma mücadelesi verirken kendi ülkelerinde hâlâ monarşi hüküm sürmektedir ve İngiltere’nin gerçek adı İngiliz krallığıdır. İngilizlerin milli marşı da hâlâ “Tanrı kraliçeyi korusun” diye başlar. Tüm dünya İngiltere’de krallığın aslında sembolik olduğunu düşünmesine rağmen gerçekte öyle değildir. Ülkeyi ve dünyayı kraliçe yönetmektedir. Hükümet daha çok icracı işler yaparak önde görülürken, kraliyet üst akıl olarak strateji belirlemektedir. Bir Amerikan başkanı İngiliz kraliyet mensubu çocuğun önünde diz çökmekte, İngiliz başbakanı kraliçenin önünde reverans yapmaktadır. Ama bize ve çocuklarımıza da monarşinin (padişahlığın) kötü olduğu empoze edilmektedir.


Çünkü meşruti monarşiler, dış etkiye açık değildir. İktidar değişimi, batının kontrolünde olmamaktadır. Bir üst stratejik akıl bulunduğundan yönetim istikrarı sürmektedir. Yönetici zümrenin meşruiyeti bulunduğu gibi halk üzerinde birleştirici bir etkiye sahiptir. Yöneticiler tesadüfen değil, uzun süre yetiştirilerek oluştuğundan devlet yönetiminde acemilik ve beceriksizlik oluşmamaktadır. İşte bu nedenle batı önce bu tür yönetimleri yıkmakla işe başladı.
Halbuki demokrasi ile istikrarsız yönetimler oluşmaktadır. Daha da kötüsü, demokrasi sayesinde Batı kendisi dışındaki tüm ulusları yönetebilme imkânını elde edebilmektedir. Çünkü lider olarak ortaya çıkanların hepsi onların desteğini almakta, onların desteğini almayan hiçbir iktidar uzun süre ayakta kalmamakta, es kaza yönetime gelenler bir şekilde tasfiye edilmektedir. Tasfiye için ülke önce ekonomik krizlerle teslim alınmaya çalışılmakta, bu da başarılı olmadığında istikrarsızlaştırılmakta, bunda da sonuç elde edilmediğinde iç savaş çıkartılmakta ve ordu yönetime el koymaktadır.