İnadım inat! Ya dediğim olacak ya dediğim olacak! Ben diyorsam güneş batıdan doğacak, doğacak mı doğacak… Su yanacak, yanacak mı yanacak… Cacık yoğurtsuz olacak, olacak mı olacak…

İnadım inat! Ya dediğim olacak ya dediğim olacak! Ben diyorsam güneş batıdan doğacak, doğacak mı doğacak… Su yanacak, yanacak mı yanacak… Cacık yoğurtsuz olacak, olacak mı olacak… Ben diyorum ya isteseniz de istemeseniz de pire deveyi yutacak!

Bir konuda ayak direnme, ısrar etmek anlamlarıyla kullanılan inat, insanoğlunun kötü huylarından birinin adıdıe. Bu huy, çocukta çok daha kendini belli eder. İsteği yerine getirilmeyen çocuk, öfkelenir, söz dinlemez, ağlar, bağırır, kendini yerden yere atar. Çocuğun dediğini yaptırmaya yönelik bu davranışı, onun duygusal gelişiminin bir parçasıdır. 'Ben de varım', 'beni de görün fark edin', diye istediğini elde etmeye çalışan çocuğun ebeveyni bu durumu sabırla karşılaması ona inatlaşmasının yanlışlığını defaten anlatması takip edilmesi gereken en doğru yoldur. Bu marazi durum; edinilen eğitim, kazanılan tecrübe ve bilgi ile törpülenir ve zaman içerisinde kaybolur. Eğitim, bilgi ve tecrübe bu kötü huyun adeta panzehirleridir.

İlkokul yıllarında okuma kitaplarında yer alan 'inatçı keçi' masalını sanırım bilmeyeniniz yoktur. Hatırlayalım. Köylünün birinin, biri diğerinin yaptığı her şeyin tam da tersini yapan iki inatçı keçisi varmış. Öyle ki keçilerden biri otlamak için ağılın kenarından akan derenin sol tarafına gitse diğeri mutlaka sağ tarafına gidermiş. Derken bu iki keçi bir gün derenin tek köprüsü üzerinde karşılaşmışlar. Biri diğerine 'çekil, yolumdan karşıya geçeceğim', demiş. Öteki, 'sen çekil' demiş. İş inada binince kafa kafaya toslayarak kavgaya başlamışlar. Sonra her ikisi de köprüden aşağı azgın suların aktığı dereye düşmüşler. Boğulacakları sırada yaptıkları hatayı anlamışlar, 'keşke bu kadar inatçı olmasaydık', demişler; ama iş işten geçmiş.

Şimdi bana, çocukluğumuzda kalan nasihat yüklü bu masalı neden hatırlattın, diyenleriniz olacak. Efendim! Çok az da olsa bazı yetişkinler çocuklukta kalması gereken bu marazi durumu bir türlü üzerlerinden atamıyorlar. 70'şine merdiven dayasalar da bu hastalıklı hallerini devam ettiriyorlar. İşte ben bu tiplere imkan verilmemesinin gerektiğini vurgulamak için hatırlattım. Bu marazi durumu ister kişinin aldığı eğitim noksanlığına ister genetik yapısına bağlayın inatçılık her halükarda tedavisi zor bir hastalıktır. İnat, yaradılıştan gelen kibir ve hırsla beslenirse kişi kötülük üreten bir robota dönüşür. Adeta felaket rüzgarı gibi eser. Bu kötü huyların anaforuna kapılan insanın hem kendisine hem de çevresine verdiği tahribatın önü alınamaz. Hele de böylesi bir insanı, tesadüfler bir şekilde yöneten bir konuma taşımışsa…

İnatçılık hastalığına yakalanan kişiler, kendi düşüncelerinin doğruluğuna o kadar inanmışlardır ki konunun uzmanlarıyla dahi istişare yapmazlar. Israrla söylediklerinin veya planladıklarının kabul edilmesini isterler. İnat ettikleri konunun anlamsız, yersiz ve haksız olduğunu bilseler dahi inadım inat derler. Onlar için inattan vazgeçmek tükürdüğünü yalamaktır. Bu tiplere sözlerinin veya davranışlarının hatalı olduğunu kabul ettirmeye çalışmak deveyi hendekten atlatmaktan zordur. Hatta bu kişilere hatalarını söylemek, onların inadını kırmaz daha da kamçılar.

Azimle inadı biri birine karıştırmamak gerekir. Azimde akıl ve irade; inatta cehalet ve direnme vardır. 'İradenin eşekliği' olarak da tanımlanan inadın dereceleri vardır. Atalarımız inadın derecelerini hayvan rumuzlarıyla sınıflandırmışlardır. Söylediğinden veya yaptığından dönmeyenin inadına,'eşek inadı', yumuşatılmayan, yok edilmeyen inada, 'gavur inadı' huysuzlukla birleşen inada 'katır inadı', bir türlü yumuşamayan, sürdürülen inada ise 'keçi inadı' demişler.

Biz, Bernаrd Bаrton'unn 'düşüncelerde inаt; şiddet ve aptallığın en açık belirtisidir.' Tolstoy'un: 'kibir ve inat bir kişinin kendini önce mükemmel görmesini sonra da sonunu hazırlar.' Goethe'nin: 'Görüşünde ısrar eden kimse, bizi yalnızca o görüşten vazgeçmeyeceğine inandırır.', sözlerini bir tarafa bırakarak yazımızı Neyzen Tevfik'in bir dudak tebessümü ile noktalayalım.

Neyzen Tevfik, gece meyhaneden çıkmış evine dönmektedir. Dar bir sokakta hiç sevmediği iri yarı bir başka sarhoşla karşılaşır. Sokak dar, birinin mutlaka yol vermesi gerekmektedir. Neyzen inat, adam, Neyzen´den de inattır. Neyzen, adama 'çekil yolumdan', der; Adam, ben senin gibi ciğeri beş para etmez herife yol vermem!' deyince Neyzen hemen kenara çekilir, adama: 'Buyur! Ben veririm', der ve yolu açar.