İmza atılacak metin -III-

İki gün önce başladığımız ve günümüz siyasetini ve toplumunu dahi çok iyi anlatan 62 yıllık bir siyasi metni paylaşmaya devam ediyoruz. Son bölümde metni kimin yazıp okuduğunu sizlerle paylaştığımızda şok olacaksınız. Metnin geri kalan kısmı şöyle:

“1400 sene, mütemadiyen derebeylerin ard arda gelişi ile, insanlar adeta hak aramaktan korkar hale geldiler, ve siyaset demekten korkar hale geldiler.

Bugün vatanımızdaki fakir fukaranın "siyaset"in sözünden korkmalarının baş sebebi, o büyük geleneği silmiş olan Şark derebeyliğidir. (Osmanlıca'da siyaset sözünün lügat karşılığı bile "adam asmak" anlamına geliyordu!)

Bugün, Osmanlı İmparatorluğundan, maalesef bize hala o kötü terbiye: Siyasetten kaçmak, hakkını aramamak gerektiği gibi kötü adetler.. hâla intikal etmiş bulunuyor. Ve biz hâlâ memleketin idaresini yalnız birkaç büyük bezirganın yapabileceğini zannediyoruz.

Halbuki, büyük bezirganların yaptıkları nedir? İşte bugünkü PAHALILIK'tır,

Vatandaşlarım.

Bir parti çıkarırlar: "…. Parti" derler. Bu …. Parti:" - Halk idaresini; halk hürriyetini ortaya koyacağım" der. Fakat en büyük vaad ettiği şey malum. Halka:" - Sana ucuzluk getireceğim." der, vatandaşlarım. Bir de bakarsınız, 7 yıl sonra ne olmuştur? İşler, tepesitaklak gelmiştir. O zamana kadar görülmedik bir pahalılık başlamıştır.

Vatandaşlarım, ben size, herhangi bir hastalık karşısında kaldık mı, nasıl hareket ettiğimizi hatırlatacağım. Evvela hastalığın mikrobu nedir. Hastalığın sebebinedir? Onu buluruz... Değil mi, vatandaşlarım? Sonra, o sebebe karşı ilaç ararız, ilaç buluruz.

Bizim memleketimizdeki pahalılığın sebebi nedir acaba? Eğer bugünkü iktidara bakarsak, memlekette her yer güllük gülistanlık.. Pahalılık denilen şey de yoktur.... Öyle mi, vatandaşlarım? Evet, pahalılık bazı kimseler için yoktur. Günde 2 bin lira kazanan bir insan için, fasulye 1 lira da olsa, 4 lira da olsa, hiç fark etmez. O kimse belki de sadece pirzola yiyecektir... Onun için pahalılığın manası mı olur?.. Ama günde 4 lira ücret alan bir işçi vatandaş için fasulyenin 1 liradan 4 liraya çıkması, çoluk çocuğunun ogün ekmeksiz kalması demektir.

Rakamlara istinad ediliyor. Geçen gün Sayın Celal Bayar hazretleri diyor ki:"Milli gelirimiz, biz (yani Demokratlar) iktidara gelmezden önce 400 lira idi (Senede480 veya 380 imiş. Ben size rakamları basitleştirerek 400 veriyorum). Biz iktidara geldik, bugün, ilmi şekilde her vatandaş başına düşen para 800 lirayı geçmiştir" diyor. Ve bununla, bu rakamla ispat etmek istiyor ki, vatandaşların kazancı onların sayesinde iki misli olmuş, artmıştır.

Doğru mu acaba, vatandaşlarım?

Rakamlar doğru. Ama bu rakamların arkasındaki hakikat nedir? Vatandaşın kazancı hakikatte fazla artmış mıdır? Artmıştır, ama artan şey sadece kağıt paradır. Hepimiz pek iyi biliyoruz: Kâğıt paranın kendine has bir kıymeti yoktur.

Kâğıt para bir kıymetin ifadesidir. Ve mecburi olduğu... onu elden ele geçirmeğe mecbur olduğumuz için, tedavülü mecburi olan bir nesne olduğu için kıymetli gibi görünür bize.

Hakikatte o kâğıt para: Mecburi elden ele geçecek diye bir devlet zoru olmasa... onu sokağa atsanız kimse dönüp bakmaz bile, pis bir kağıttır. Üzerine mikrop bulaşmıştır. Hatta ele alınır kâğıt değildir. Kullanılmış kâğıt parçasını kim eğilir de yerden alır?

Ne çare ki, mecburiyet hepimizi bu kâğıdı almaya sev keder: Sahici paranın kıymeti onun üzerine harcanmış emekle ölçülür. İnsan emeği ne kadarsa paranın üstünde, o kadar değeri yüksek olur.

Nitekim altın böyle, üzerine fazla insan emeği harcanmış büyük değerde bir nesnedir. Ve kıymetli para altındır.

Vatandaşlarım.

Halbuki, Celal Bayar'ın.. İşte söylediği para, kâğıt paradır: zati kıymeti bulunmıyan, ancak Merkez Bankası'ndaki kasalara karşılığı altın olarak konulmuş .

Bu memlekette 350 bin memur vardı. Bugün sayısını Allah bilir. Layuudvela yuhsa, dedikleri eskilerin. Peki, vatandaşlarım, bu memurlar çoğalmakla acaba kendileri bahtiyar oluyorlar mı? Hayır. Memurlar çoğalmakla bu memleket refah görüyor mu? Tamamen tersine. Bakın izah edeyim. Hepiniz de biliyorsunuz. Herhangi bir daireye gittiğiniz zaman, uğradığınız müşkülatı bilmiyor musunuz? Sebebi nedir? Düşün.

Ben size iki kelime ile izah edeyim:

Memur çokluğu! Emin olun, baş sebep buradan çıkıyor. Evet, iktidar da: Gelen vatandaşı, git bugün, yarın gel, örselemeye başlıyor. Ötede kaşaneler kurulur, sırça saraylarda sefa sürülürken; memur bir kaç yüz lira maaşla akşama kadar o karanlık odada otursun. O da insan ya, dayanamıyor: Masa başında: Hırsından vatandaşı tersliyor. İş oraya kadar iniyor.

Fakat asıl millete olan oluyor. Bir kere muameleler uzuyor, zorlaşıyor. Ondan sonra da. Maaşlara bakalım. Rakamlar meydanda. Sayın Başbakan mütemadiyen rakam veriyoruz, diyor. Biz de sana rakam verelim, Sayın başbakan. İşte rakam: Başvekalet Umum Müdürlüğünün neşrettiği rakamlar. Kimse uydurmuyor.

(Devamı yarın)