El Mustasfa, İslam Hukukunda Deliller ve Yorum Metodolojisi

İlk insandan bu yana insanlık tarihinde, bilinen bilgilere yeni bilgiler ekleyerek, insanlığın bilgi birikiminin gelişmesine az yada çok katkı sağlayan ilim insanları çıkmıştır. İlim tarihi yazılırken katkı sağlayan çok az ilim insanının hayatlarından ve eserlerinin yaptığı etkilerden bahsedilir. Bu durum her ilim dalı için geçerli olan bir hakikattir. Tarih, sebep ve sonuçları ile bir birine bağlı olayların oluşturduğu bir bütündür. Ancak tarih anlatılırken, konunun daha iyi anlaşılması için söz konusu bütün, parçalara ayrılır. İlkçağ tarihi, ortaçağ tarihi, yakınçağ tarihi gibi bölümlendirmeler örnek olarak verilebilir. Bu bölümlendirmelerin yada kategorilendirmenin amacı hakikatin köşe taşlarını göstermektir. Bu bölümlendirmeler yapılırken tarihin seyrinde, etkileri büyük olan olay yada kişiler köşe taşları olarak seçilir. Bu köşe taşlarına tarihin sınır çizgileri de diyebiliriz. İslam tarihinde, İslam felsefesi tarihi, mezhepler tarihi, tasavvuf tarihi ve fıkıh tarihi anlatılırken, İmam gazali köşe taşı yada bir bölümlendirme çizgisi olarak kabul edilir.

İmam Gazali felsefe, kelam, tefsir, tasavvuf, fıkıh gibi birçok ilim alanında eser veren tek kişidir. Farklı ilim alanlarında eser verecek kadar ihtisaslaşan ve hala eserlerinin ilgi ile günümüz de dahi okunmasının sebebi, İmam Gazali’nin eserlerinde akla çok önem vermesidir. Anlattığı her konuyu, kendi içinde bölümlendirmesi, akla gelebilecek karşı görüşleride zikrederek, aklı iknaya yönelik açıklamalar yapması onun mantık ilmine verdiği önemin yansımasıdır. Felsefe ilmi ile meşgul olan ilim insanları tarafından akıl yürütmelerle ileri sürülen fikirleri, ehli sünnet itikadı açısından eleştirerek, ehli sünnet itikadını savunduğu Tehafütü’l Felasife eserinde, akıl yürütmeleri etkin bir şekilde kullanmıştır. El münkız mine’d Dalal eserinde ise tasavvufun gerekliliğini akıl yürütmeler ile ispat etmeye çalışarak, tasavvufun savunmasını yapar. Aynı şekilde, aklın en fazla kullanıldığı, fıkıh alanında yazdığı ve fıkıh usulünün bütün yönleri ile anlatıldığı El mustasfa eserinde de akla büyük bir önem vererek, doğru düşünmenin ilkeleri olan mantık ilmine ait bir mukaddimeye yer vermiştir. İmam Gazali öncesinde mantık ilmi ile ilgili birçok eser verilmesine rağmen, fıkıh usulü içinde mantık ilmine yer verilmemiştir. Bu nedenle, mantık ilmini fıkıh usulüne katan ilk kişi İmam Gazali’dir.

İmam Gazali; mantık ilmini, fıkıh usulü içinde mukaddime olarak anlatışını, ilimleri tasnifini, fıkıh usulünün tanımlaması ve diğer ilimlerle olan ilişkisini anlatarak gerekçelendirir. İslam dininin ilkeleri doğrultusunda; besmele, hamdele ve salvele ile başladığı eserin; hamdelesinin ikinci cümlesinde “…Ki O (Allah) aklı, sahip olunan şeylerin en üstünü; ilmi, en karlı kazanç, en büyük övünç kaynağı, övgüyle ve saygıyla yadedilme sebebi ve uğrakların en hayırlısı kılmıştır.” sözlerine yer vererek, akla verdiği önemi eserin en başında göstermiştir. İnsanlar içinde, akla ters olan bilgilere inanlar olduğu gibi inanmayıp, eleştiriler ile reddedenlerde daima olacaktır. Akıl ile irdelenmemiş bilgilerin doğruluğuna inan kişiler, irdeleme yapanlar ile karşılaştıklarında ya zamanla bilgilerini akla uydurmaya çalışacaklar yada bilgilerin doğruluna olan inançlarını terk edeceklerdir. Bu iki durumdan birini yapmak istemeyen, yada yapma kudretini kendinde bulamayan kişiler, aklın her şeyi anlamayacağı tezini ortaya koyarak, bilgilerin doğruluğunu akli olarak irdeleyen kişilerden yada eserlerden uzak duracaklardır. Teknolojinin gelişmesi sonucunda, akla verilen önemin arttığı günümüzde, akli irdelemeler neticesinde bir çok inanç sistemi mensuplarını yitirmektedir. Acımasız irdelemeler karşısında kendini savuna bilen, fikirler ise gün geçtikçe daha bilinir hale gelmektedir. İmam Gazali’de fikirleri daha bilinir hale gelmektedir. Bu gün bütün tarikatların silsilelerinde yer alan İmam Rabbani batıda çok bilinmemektedir. Oysaki İmam Gazali batıda en fazla bilinen alimdir.

Eserinde, şeriat hükümlerinin akıl ile tezkiye edilmiş olduğunu belirterek, taat’ı amel ve ilim olarak ayırmıştır. İlim ise aynı zamanda bir amel çeşididir. İlim en karlı ameldir. İlim ise üç çeşittir. a) sırf akli ilimler (matematik, geometri ve astronomi gibi) b) sırf nakli ilimler (hadis, tefsir gibi) c) aklı ve sem’in eşleştiği, yani hem nakli bilgilerin hem akli yorumlamanın olduğu ilimler. İmam Gazali sonuncu bölümdeki ilimleri, en şerefli ilimler olarak nitelendirmektedir. Bu ilimlere örnek olarak da fıkıh ve fıkıh usulünü örnek vermektedir.

Fıkıh usulünün doğuşunu anlatıldıktan sonra, fıkıh usulünün mertebesini ve diğer ilimlere olan nisbetini, bölümlendirmesi ve mantık ilmi ile olan ilişkisine kitabın başlangıç kısmında yer vermektedir. İlimleri akli ve dini ilimler olarak iki kısma ayrılıyor. Dini ilimler içinde en genel ilim olarak, kelam ilmi yer alır. İlimlerde kendi arasında külli ilim ve cüz’i ilimler olarak ayrıldıktan sonra, kelam ilminin dini ilimler içinde külli ilimler bölümünde içinde kalır. İmam Gazali; kelam ilmi ile Allahın varlığı, peygamberin doğruluğu akıl ile ispat edildikten sonra, aklın artık peygamberin getirdiği bilgilere teslim olması gerektiği hükmüne varır. Dinin, aklın tek başına bulamayacağı hakikatleri, bize peygamberler vasıtası ile getirdiğini sonucundan hareket eder. Bu nedenle fakih kelam ilmini mutlaka bilmelidir. Çünkü külli ilimleri bilmeyen kişinin, cüz’i ilimleri bilmesinin mümkün olmayacağı, eserde belirtilir. Dinin maksatlarını bilmeyen bir kişinin, dini insan eylemleri hakkındaki hükümlerinin doğru olarak bile bilmesi mümkün değildir. Dinin maksatları üzerinden, sistem kurgulamak bu gün ki modern hukukun yöntemidir. Maksatları ortaya koymak ise aklı ikna ile mümküdür.

İmam Gazali, eserin mantık ilmini anlattığı mukaddime kısmının ilk paragrafında, “Aslında bu mukaddime, bütün ilimlerin bir mukaddimesidir ve bu mukaddimeyi tam olarak kavrayamamış kimselerin ilimlerine kesinlikle güven olmaz. sözleri ile mantık ilminin önemini anlatmaktadır. Doğru düşünmenin kurallarını içeren mantık ilmi, özellikle sosyal bilimleri çalışma alanı olarak seçen her sosyal bilimcinin olmazsa olmazı olan bir uğraş alanıdır. İmam Gazali’nin o zamanlar önemine işaret ettiği bu konu, günümüzde dahi her kişi ilim insanı tarafından kabul edilmiş değildir.

Eserde, nazari bilgilerin kaynakları yani öğrenme yollarının tanım (had) ve burhan olduğu belirtilir. Mukaddimeyi de tanım ve burhan olarak iki ana başlık altında anlatır. Tanım bölümünü ise kanunlar ve imtihanlar olarak iki alt başlıkta toplamaktadır. Kanunlar bölümünde eksiksiz bir tanımın yapılması için gerekli olan kurallardan bahsetmektedir. Ona göre eksiz bir tanım, tanıma dahi olan şeyler ile tanımlanan şeyin dışında kalacak olanların tam olarak anlatılmasıdır. Tümden gelim yöntemi ile tanımlama yapılması gerektiği anlatılır. İnsanın tanımladığımızda, neyin insan olduğu ve neyin insan olmadığını belirtilmesi gerekir. İlk önce insanın bir canlı olduğu, canlılar içinde hareket edebilen bir canlı olduğu ve konuşabilen bir varlık olduğu gibi diğer canlılardan ayırt edici yönlerinin belirtilmesi gerekir. Böyle bir tanımlamada, tanımlanacak şeyin en genel özelliklerinden, en özel yani sadece ona mahsus olan özelliklerine doğru bir sıralama yapılır. Üstad, imtihanlar bölümünde, tanımlama örneklerini sıralar. Teoride anlattığı tanımlamanın kurallarına uyarak; tanım kavramı, ilim kavramı ve vacip kavramlarının tanımlamalarını yapar.

Tanımlama bölümünde anlatılanlar, sosyal bilimlerde kitap ve makale yazmaz isteyenler için çok önemli rehber niteliğindedir. Gerçekten günümüzdeki sosyal bilimler üzerinden yapılan tartışmaların büyük bir kısım ortak tanımlama ilkelerinin olmamasından kaynaklanmaktadır. Tanımların tam olarak yapılamaması, herkesin kendi tanımı üzerinden söylemlerde bulunması kavram kargaşası yaşanmasına neden olmaktadır. Türk Dil Kurumunun resmi yayınlarında dahi tanımlamaların nasıl yapılacağı, yeni karşılaşılan olguları tanımlarken hangi ilkeler üzerinden tanımlamaların yapılacağına dair hiçbir yazılı kaynak yoktur. Biz yabancı kelimelere, Türkçenin dilbilgisi kurallarına uygun olarak, Türkçe karşılık bulurken daha hangi ilkelerden yola çıkıldığını bilemiyoruz. Kavram birliğinin olmadığı bir dilde, sosyal bilimlerin doğru bir zemin üzerinde tartışılması da mümkün değildir. sosyal bilimler tartışılarak geliştirilen bir alandır. Fen bilimleri gibi deneylenerek doğruluğu anlaşılan bir bilim olmadığı için, sosyal bilimlerde tartışmak olmazsa olmaz bir şarttır. Tartışmada ancak ortak kavramlar üzerinden gerçekleştirilebilen bir faaliyettir.

Tanım şeklinde verilen bilgilerin bir birleri ile olan nispetini tasdik olarak ifade edilir. Tanımlama şeklinde verilen bilgilere ise tasavvur olarak isimlendirilir. Bizim zihnimizde oluşan bilgiler tasavvur ve tasdikten ibarettir. Tasavvura konu olan bilgiler tanımlama ile tasdike konu olan bilgiler ise burhan ile bilinmektedir. Aslında burhan, bilenen bilgilerden bilinmeyen bilgilere ulaşma yoludur. Aklı yürütmedir. Burhan kısmında akıl yürütme yöntemi anlatılmaktadır. Burhan ile yapılmak istenen tanımlanmış bilgilerden yola çıkarak, tanımlanmamış bilgileri tanımlamak yada ortaya çıkarmaktır. Gemi, vapurdan büyüktür. Vapur, kayıktan büyüktür. Bu cisimlerin büyüklükleri gözlem yolu ile belirlenmekte ve tanımlanmaktadır. Bu iki bilgi sonucunda artık hiçbir gözlem yapmadan, aklı yürütme yolu ile geminin, kayıktan büyük olduğunu biliriz. İşte bu akıl yürütmeye ve bilgiye burhan denir ki, bu akıl sonucu elde edilen burhan, gözlem yolu ile elde edilen bilgilerden daha sağlamdır. İki öncül bilgi doğru olarak tanımlandıktan sonra yargının doğru olmaması mümkün değildir. Bir başka kişi ben gözlem yaptım; kayık, gemiden büyüktür demesi kabul edilemez.

Burhanın doğru bilgiye ulaştıracak şekilde yapılması için gerekli olan şartlar, eserde sevabık, maksatlar, levahık başlıkları ile incelenmiştir. her bir bölüm ayrı ayrı alt bölümlere ayrılır ve bu alt bölümler örnekler verilerek açıklanır.



Geleneksel medrese eğitiminde, genç ilim taliplilerine ilk önce verilen bilgiler, tanımlardan oluşur. Doğru tanımlar üzerinden, yapılan akıl yürütmeler ile yeni bilgilere yani burhana ulaşmak mümkün olmaktadır. Fıkıh iliminin öğrenilmesinde ve öğretilmesinde tanımlara ve burhan ile hüküm elde edilmesine büyük önem verildiği halde, yukarıda belirtildiği gibi, akli ilimlere (matematik, geometri gibi) yani İslami ilimlerin dışında kalanlara gerekli önem verilmediği için teknoloji ve fen bilimlerinde batılılara göre yeterli gelişme olmamıştır. Bu durumun sonucu olarak, fıkıh ilmi ile kurulan toplumsal hayat düzeni batılıların kurmuş olduğu toplumsal hayat düzenlerine göre geri kalmıştır. Batılılar daha ileri bir medeniyet düzeni kurarak, İslami hükümleri göre kurulmuş devletleri mağlup ederek, İslam’ın ortaya koyduğu hayat düsturlarına inanların şüpheye düşmesine sebep olmuşlardır. Mantık ilminde, burhana götüren öncüllerin doğru olmasında sosyal bilimlerin gelişmiş olmasına da bağlıdır. Bilginin İslamileştirilmesi için mantık, kelam ve fıkıh ilme vakıf sosyal bilimciler gerekmektedir. Bu nedenle her Müslüman mütefekkirin bu ilimleri tahsil etmesi gerekir. İmam Gazali’nin bu alanlardaki eserler bu gün ihtiyaç olan İslam mütefekkirlerinin yetişmesinden büyük katkı sağlayacaktır.