Basit bir gözlem ve hatırlamayla vasıfsızlığın rutin bir yaşam tarzına dönüştüğüne şahit olabilirsiniz. Öyle ki; topluma çözüm getirecek/üretecek insanların varlığı/işgali siyasi israftan başka bir şey değil.

Basit bir gözlem ve hatırlamayla vasıfsızlığın rutin bir yaşam tarzına dönüştüğüne şahit olabilirsiniz. Öyle ki; topluma çözüm getirecek/üretecek insanların varlığı/işgali siyasi israftan başka bir şey değil. Siyasi partiler kesinlikle 'niteliksiz' insanların toplama kampına dönüşmüş durumda.

Kimlik Aşısına İhtiyaç Var

Yaşadığımız sürecin ağırlığını neoliberalizm' in pompaladığı bağımsızlık ve rekabet inancında aslında gerçeklikten kopuşla açıklayabiliriz. Yalnızlığa tahammülsüzlük, boşluk duygusu, toplumsal kimlik kaosu ancak bireyciliğin doğru tanımlanmasıyla çözüme kavuşabilir. Aksi durumda kültür şokunu hissetmeye devam ederiz. Bir toplumun kendi yetiştiği dinamik etkileri yok sayıp başka bir kültürün rüzgarına kapılması yaşanan duygusal sendromların neticesidir. Buna kültür emperyalizmi denir.

Bu bir tür yabancılaşma sürecidir aslında. Konuştuğunuz dilin değişmesi, reklam panolarında varlığını sürdüren dil farklılıkları, yeme içme alışkanlığının farklılığı, klasik medya ya da sosyal medya da izlenen farklı yaşam mecazları ve dahası, bizi yabancılaşmaya götüren ana unsurlardır. Kimlik aşısına ihtiyacımız var! Bir tür talep olarak anlaşılmamalı. Bu durum bariz gerekliliktir.

Yeni olan ya da yenilikçi bakış açısıyla çağı anlamak başka bir şey gelen ve engellenemez olan yeniliklere karşı medeniye ve kültür anlayışından taviz vermek başka bir şey. Bu ikisi karıştırılmasın!

Kuşatılmış Durumdayız!

-'Efendim bunlar çağın gereklilikleri artık yaşam böyle bir şey' söylemleri arasında bir bizimizi kuşatıyoruz. Çağdaşlık ya da çağdaş olmanın kendisi tam olarak neye karşılık geliyordu? Popüler siyaset yapmak, popüler müzik dinlemek dahası popüler olanı yapmak çağdaşlık olarak adlandırılıyorsa kesinlikle bir yerlerde yanlış yapıyoruz demektir. Popüler olanın kendisi çağın içindeki bir dinamiktir ve yadsınmaz ancak çağdaşlığın sembolü olarak da görülemez. Çağdaş olabilmek için evvela; belli başlı idollerin/imgelerin aşırıcılığından, taassubundan, bildimciliğinden ve genelleyicilerinden uzak durmamız gerekmektedir.

Yoksa kuşatılmışlık sarmalından ilelebet kurtulamayız. Riskler ise git gide artıyor. Riskler arttıkça çözümler azalır ve bugün kuşatıldığımız şeyler tarafından yarın ele geçirilebiliriz. Kimse cahil, despot, aşırıcı ve sıradan romantik tipler gibi olmak istemez. Kuşatılmışlığa dikkat!

Türkiye Sarmallar Ülkesi

Başta fanatizm olmak üzere takılan at gözlüğü ve 'bir şey olmazcı' üçgeni yaşadığımız coğrafya da bizi terk etmeyen üç çıkmaz sokak gibi adeta. İlerlemenin ve gelişmenin önünde engel olarak göremediğimiz 'fanatizm' kavramının sarmal listesinde çok ayrı bir yeri var.

Sevmek, ilgi duymak ile tapınmak arasında ki farkın tanımı olarak görüyorum 'fanatizmi'. Politik imgelere ve isimlere duyulan fanatik içgüdünün sonucunda yaşanan despotik toplumun açığa çıktığını göremiyoruz. Popüler müzik yapan şarkıcılara duyulan fanatik içgüdünün neticesinde ortaya çıkan avamları göremiyoruz. Batıcı medeniyet tasavvurunun yarattığı fanatik içgüdüden dolayı ortaya çıkan kimliksiz yabancılara dönüştüğümüzü göremiyoruz. 'Yeniden Osmanlıcılık hayalinin/fanatizminin verdiği gazla, ülkeye doluşturduğumuz Suriyeli ve Afganların demografik yapımızı, dilimizi, tabelalarımızı nasıl bozduğunu göremiyoruz. Dahası, kitleleri cahil bırakmakla hem hal olmuş bunu bir göreve dönüştürmüş kurumların, toplumu cami avlusunda terk etmiş bir bebekten daha farklı olmadığı göremiyoruz.

Türkiye sarmallar ülkesi! Freni patlamış bir kamyon misali bayır aşağı yol alırken, uçup giden hayallerin duvara çarptığını göremiyoruz.