Kimi kavramlar gerçekten boş, ruhsuz, anlam ve önemi olmayan, salt, dostlar pazarda görsün türünden bir terennümden başka hiçbir getirisi olmayan kavramlardır...

Kimi kavramlar gerçekten boş, ruhsuz, anlam ve önemi olmayan, salt, dostlar pazarda görsün türünden bir terennümden başka hiçbir getirisi olmayan kavramlardır. Günün yirmi dört saati duraksız söylenmiş olsalar dahi, ne söyleyen ne söylenilen kişinin içerisinde bir tat bulması, felaha ulaşması ve o kavram üzerinden dingin bir zemine ulaşması söz konusu dahi değildir.

Şu ya da bu şekilde dilimize yerleşmiş, bir başka ifadeyle dilimize, dünyamıza ve toplumsal ilişkimize zoraki transfer ettirilmiş olan bu kavramlar, bizi bizden uzaklaştırmak, dostluğumuzun, içtenlik ve sıcaklığımızın sabote edilmesi amacı taşıdığı gayet meydanda olan boş ve soğuk kavramlar…

İyi akşamlar, geçmiş olsun, hoşça kal gibi ne idüğü belirsiz, samimiyetten yana nasipsiz, kim ne zaman ve hangi şartlarda söylerse söylesin yakışıksız, itici, duygusuz, soğuk ve anlam fukarası kavramlardır. Çağdaşlaşma ve modernite gibi kavramların toplum üzerinde ki baskısı, bu kavramlara uyum sağlama adına mahalle baskısına tabi tutulan birey, söylemek zorunda kaldığı bu anlamsız kavramlar ile sonra ki süreçte bir alışkanlık ilişkisine girmekte ve istemsiz de olsa günlük konuşma dilinin ayrılmaz parçası haline getirmektedir.

Bizim, kavramlara bakışımız şöyle dursun kavramın bize bakışında bile kocaman bir iticilik, zavallılık ve hiçsizlik kendisini bu denli belirgin şekilde gözümüze sokarken, inadına bu kavramlar ile hemhal olma girişimi, hepten anlaşılmaz bir tutum olarak durmakta karşımızda.

İyibak kendine diyor karşımızda ki ve biz, sende diye cevap veriyoruz. Dizdize, gözgöze iken bile birbirimize yalan söylediğiniz bu kavramlar eliyle ve dolayısıyla birbirinizi daha bir uzaklara savurduğunun farkında bile olamıyoruz. Herkes karşısındakini kendisine havale edip, benden sana hiçbir hayır dokunmaz dediğimizin bile farkındasızlığı, toplumsal sonumuzun da habercisidir bir diğer taraftan.

Bir diğer taraftan nice özel, değerli, anlamlı ve ulvi kavramları bizler hiçleştirmedik mi ?

Dava dedik mesela davanın ne olduğunu dahi bilmeden. Dava denilen ve alabildiğince derin olan bu kavrama dair ne fiili ve söylemsel hiçbir katkı veremeyecek olanların üzerinden tepinip durduğu bir kavram haline gelmedi mi ?

Gözümüz dönmüş ve harcamayacak hiçbir şey bırakmadığımız bu satıh, bir başka taraftan samimi olanlar ile seküler olanların arasını ayırması bakımından da hayli ibret vericidir. Daha birkaç yıl evveline kadar imrendiğimiz, örnek aldığımız, hocam dediğimiz, büyüğüm dediğimiz nicelerinin kocaman bir hiçe tekabül ettiklerini acı şekilde tecrübe ettiğimiz bu süreç, uzun zamanlar depresif duygularımızın müsebbipleri olarak ayrık yerde duracaklardır.

Gerek ulvi kavram ve gerekse ulvi kişiler olarak tanıdıklarımızın, sevdiklerimizin, saygı duyup özel ihtimam gösterdiklerimizin, bahsini yaptığımız ulvi kavramlar ile aralarında ki bağın ne denli çürük, ciddiyet ve samimiyetten yoksun oluşunu görmemiz, bir diğer taraftan sahip oldukları karakterlerinin de neye ve kaça tekabül ettiğini göstermesi bakımında ayrıca dikkatlere değer bir tecrübedir.

Dava, ihvan, cihat, mücahit, ahlak, iffet, dürüstlük, ilke, samimiyet, şehitlik gibi ırzına geçtiğimiz bütün kavramlar bizlerden elbette davacı olacaklarda, bir de ayrıca bizlerin hayallerini, umutlarını, heyecanlarını, güvenlerini iğfal etmiş olmaları yok mu ? Allah'a havale ediyorum…

Her ne kadar geleceği, ahireti unutacak kadar gözleri ve gönülleri kör olmuş olsalar da, ölüm de hak hesapta….

Ruhsuzdur ve dokunmazlar insanın yüreğine. Dostlar pazarda görsün cinsinden telaffuz eder dururuz günaydın, hoşçakalın

Iyi akşamlar..