Mevlana Eş-Şehir bi-Hâcı Paşa Aydınlı olup kahireye gitmiş Şeyḫ Bedrü’d-dīn ile Beraber Şeyḫ Ekmel ’den ders almışlardır. Şeyh Ekmel’in en kıymetli ve gözde talebeleri arasına girmiştir.

Mevlana Eş-Şehir bi-Hacı Paşa Aydınlı olup kahireye gitmiş Şeyḫ Bedrü'd-dīn ile Beraber Şeyḫ Ekmel 'den ders almışlardır. Şeyh Ekmel'in en kıymetli ve gözde talebeleri arasına girmiştir. Bu zatın yanında ilmini ilerletmiş ve Sonra Şah-ı Mübarek Mantıki adıyla meşhur üstaddan gerekli ilimleri tamamlamıştır. Sıhhatinde sorunlar meydana geldiğinden tıpla ilgilenen doktorlara müracaat etmiş hastalıktan dolayı da tıp ilmi tahsil edip hekimde olmuştur.

İlm-i edyan eğerçi lazımdır/Olma ebdāndan dahi gafil

Sıhhat olmayacak begüm tende/İdebilmek 'ibadeti müşkil[1]

Şeyḫ Hamid bin Mûsa el-Kayseri Devrinin ilimlerini tahsil ettikten sonra Tasavvufa yönelmiş ve keramet sahibi bir zat olarak Bursa'da ekmekçilik mesleği ile meşgul olmuştur. Ekmekçilik sanatında o kadar mahir bir zattı ki Bursa halkı onun ekmeklerinin lezzetine doyamaz, onun yaşadığı semtte herkes onun ekmeklerinden alırdı. Ekmekçi Baba (Somuncu Baba) namı ile de meşhurdu. Molla Fenari ondan pek çok ilim tahsil etmiştir. Bursa Ulu Cami'de yaşanan olaydan sonra Bursa'yı terk etmiş Aksaray'a sefer edip Şeyh Erdebili'nin hizmetine girerler. Tarikat icazetini bunlardan aldıktan sonra manevi gelişiminde Bayezıt'ı Bistami 'den manen irşad olmuştur. Hızır aleyhisselam ile sıklıkla görüşmüş ondan da yetişmiştir. Rivayet ederler ki; hazret bir gün ziraatla uğraşan talebelerinden birine bir mikdar tohum verdi ve; "Bu tohumların yarısını, tarlanızın bir kısmına sizin için, yarısını da tarlanızın bir kısmına bizim için ekiniz." buyurdular. Talebe tohumları ekti. Ekinlerin yetiştiği mevsimde tarlaya gittiler. Talebenin tarlasında fevkalade güzel yetişmiş bir ekin vardı. Diğerinde hiç ekin bitmemişti. Hamid-i Velî, talebesine dönerek; "Bu tarlalardan hangisi bizim, hangisi sizindir?" buyurunca, talebe son derece utandı ve kendi tarlasını göstererek; "Bu tarla sizindir efendim" dedi. O da, ekinlere bakarak; "Biz ahiret için çalışıyorduk. Acaba hangi günahımızdan dolayı dünyamız mamûr olmaya başladı?" deyip, üzüntüsünü dile getirdi. Hocasının müteessir olduğunu gören talebe, hakîkati söyleyerek üzüntüsünü giderdi.

Şeyḫül-kāmil Şemsü'd-dīn Aḥmed bin 'Alī el-Ḥüseynī el-Buḫārī (Hazret-i Emîr Sulṭan)

Emir Sultan adıyla bilinen hazret Buhara'dan Bursa'ya göçmüş çocukluğunda dahi keşfi kerameti ile meşhur olmuştur. Pek çok alim ve veli ile görüşmüş onlardan ders almıştır. Molla Fenari ona hizmet ederek ondan ilimler tahsil etmiştir. Bursa halkını irşad edip halk tarafından çok sevilmiştir. Bayezıt'ın damadı olmuş kızı Emir Sultan'la evlenmiş çok evladı olmuştur. Padişah sefere çıkmadan mutlaka şeyhin tekkesine gelir ondan dua alır. Hazret tarafından kılıç kuşandıktan sonra sefere çıkar galip ve muzaffer olarak savaşı kazanır ganimetlerle dönerdi. Tatar ordusu etrafı işgal etmek istediklerinde Emir Sultan'a haber vermişler hazret askerlerin arasında bulunan bir kişiyi tarif etmiş. Gidin benden selam söyleyin. Askerleri toplayıp çekilip gitsin. Diyerek görevlendirdiği kimseler bu tarif edilen şahsı bulup Emir'in selamını ilettiklerinde baş üstüne diyerek Seher vaktinde orduyu kaldırıp o beldeyi terk etmişler ve halk işgal yağma ve talandan kurtulmuştur. Hakkında pek çok menkıbe anlatılmıştır.[2]

[1] Akli dünya ilimleri lazımdır. Olma bedeninden gafil

Sıhhat olmazsa beyim tende ibadet etmekte müşkil

[2] Mecma'u'l-Eşraf Tenkitli Metin – Hakî'nin Şaka'ik Tercümesi