Hızlı, çok hızlı bir hayat yaşıyoruz. Sağımız, solumuz, ailemiz, konu komşu herkes bize bunun böyle olmasını öğrettiler. Onlarada televizyonlar, gazeteler ve koca koca bilim (!) adamları böyle yükleme yapmışlardı ve dolayısıyla onlar isteye istemeye hızlı yaşayanlar kervanına katıldılar...

Hızlı, çok hızlı bir hayat yaşıyoruz. Sağımız, solumuz, ailemiz, konu komşu herkes bize bunun böyle olmasını öğrettiler. Onlarada televizyonlar, gazeteler ve koca koca bilim (!) adamları böyle yükleme yapmışlardı ve dolayısıyla onlar isteye istemeye hızlı yaşayanlar kervanına katıldılar.

Öyle ya ! hızlı yaşayıp cesedin dahi yakışıklı olması vasiyet edilmişti onlara.

Neden böyle ve bu denli hızlı yaşıyorduk bu kadarı gereklimiydi ? bu kadar kısa bir ömre anlamlı, anlamsız, gerekli, gereksiz herşeyi ve üstelik birçoğunun anlamsız ve işlevsizliğine rağmen yaşam çuvalının içerisine boca etmenin ne faydası vardı ?

Vakit nakittir diye bir atasözüde iliklerimize kadar işlenmişti diğer taraftan. El hak yanlışta değildi. Zamanı verimli ve de efektif kullanmak insanın ontolojik gerekçelerinin en başında gelmektedir. Ancak, ne ne kadar gerekli, hangi şey ne kadar önemli ve değerliydi ? tasnif işlemindeki sakatlık ve dolayısıyla değer skalamızın bozukluğu, kalitesiz ve herşeyin bir arada olduğu bir yaşam döngüsü çıkardı karşımıza.

Öyle ki anlamlı ile anlamsız, değerli ile değersiz, önemli ile önemsiz arasında hiçbir farkın gözetilmediği, yaşam çuvalının içerisine önümüze her gelenin yerleştirildiği bir algının tahakkümü altına girmiş birer mekanik haline dönüştürüldük.

Bu sakat, yanlış ve üstelik getirisi olması bir kenara dünyalık ve ahiret bağlamında birçok şeyimizi götüren bu döngü genç yaşlı, kadın erkek, okumuş yada cahil ayrımı yapmadan herkesi kapsıyordu.

Stres, baş ağrısı, kalitesiz uyku, yenilen ve içilen hiçbir şeyden zevk alamama gibi zarar ve ziyanlara rağmen, herşeyi ve üstelik hemen oracıkta ve aynı anda tüketmeye devam ediyoruz. Yirmidört saatin yetmediği herşeyin arasına bir başka şeyi sıkıştırmak gerektiği inancı, bir dakikalık dingin, sağlıklı ve gerekli soluk almaya dahi izin vermiyor.

Zamanı planlayan, günlük hedeflerini belirleyen ve bütün bunları yaparken ehem ve mühim denklemine hassasiyet gösterenlerin yaşam kalitesi belirgin şekilde kendisini göstermektedir. Böylesi bir yaşam tarzı neyi nereye koyacağını ve neye ne kadar değer verilmesi gerektiğini bilen bir yaşam tarzıdır.

Oysa !

Mekanikleşen insan olaylara, kişilere ve yapılacak şeylere tek bir açıdan bakmakta ve akabinde kendisini sadece bunlara yetişmesi ve elde etmesi gereken bir robot kategorisine indirgemekte ve sonucunda yalnızlaşmaktadır.

Oysa insan sosyal bir varlık olmasının tabi sonucu olarak birçok kişi ve şeye karşı önemli sorumlulukları üstlenmesi gereken bir varlıktır. Hızlı yaşam döngüsü insanı bu sorumluluk bilincinden uzaklaştırmakta nitelikli insan ve nitelikli ilişkiyi ortadan kaldırmaktadır.

Herşeyden uzaklaşan ve herşeye yabancılaşan insan en çok kendisinden uzaklaşan ve kendisine yabancılaşan bir varlığa dönüşmektedir. Neyin peşinde neden ve bu hızla gitmemi gerektiren makul amil nedir? Sorusunu kendisine sormayan insan ve yaşam, hissiyattan ve duygudan yana dumura uğramış insan ve yaşamdır.

Anneye, babaya, kardeşlere, akrabalara ve daha birçok şeye karşın duygusuz ve umarsız hızlı yaşam, sadece yalnızlaşmış ve mutsuz insan tipolojisini meydana çıkarmakla kalmayıp potansiyel bir tehlikenin herkes ve herşeyi sarmasının da ana faktörü durumundadır.

Bir dakikalık kırmızı ışıkta beklemiş olmak adeta yirmidört saat beklenmiş hissiyatına sevk ediyor olmasının gerekçeside işte bu anlamsız, kalitesiz ve gereksiz hızlı yaşam inancıdır.

Oysa hızlı çok hızlı yaşarken esas ve asil olan nive değerli şeyleri kaçırdığımızın farkında bile değiliz...