Hırs, kanaat ve mutluluk; bu üç kavramı bir arada düşündüğüm zaman aklıma hep Belçika’da Flaman Dil Okulu’nda okuduğum eski bir Asya hikâyesi gelir. Hikâye insanoğlunun yaptığı işi benimsemesini, sevmesinin mutluluk için ne kadar önemli olduğunu anlatmaktadır.

Hırs, kanaat ve mutluluk; bu üç kavramı bir arada düşündüğüm zaman aklıma hep Belçika'da Flaman Dil Okulu'nda okuduğum eski bir Asya hikayesi gelir. Hikaye insanoğlunun yaptığı işi benimsemesini, sevmesinin mutluluk için ne kadar önemli olduğunu anlatmaktadır. Adı 'Japon Taş Kırıcısı' olan bu hikayeyi en iyisi anlatayım.

Uzun yıllar önce uzak ülke Japonya'da fakir bir taş kırıcısı yaşarmış. Bu Fakir taş kırıcısı, her sabah gün ağarmadan kocaman bir kayanın yanı başına gider, bütün gün elindeki balyozla bu büyük kayadan bloklar halinde taş parçaları koparırmış. Adamın işi ağır, kazancı da azmış.

Yaptığı bu yorucu işten hiç de memnun olmayan Japon taş kırıcısı her gün ellerini gökyüzüne kaldırır: 'Allah'ım, benim işim çok ağır, buna karşın ücretim az; ben böyle yaşamak istemiyorum. Zengin olmak, güçlü olmak istiyorum.',diye yakarırmış.

Temmuz ayının sıcak bir gününde; adam, çalışmasına ara verdiği bir zaman diliminde yine böyle yakarışlarını sürdürürken aniden gökyüzünden bir melek gelmiş. Adama: 'Sen, işinden memnun değil misin ki her gün şikayet ediyorsun? Söyle bakalım ne istiyorsun?',demiş. Adam korku ve şaşkınlıkla: 'Evet', demiş, 'Benim işim ağır, ücretim az. Ben, güçlü olmak; zengin olmak istiyorum.', demiş. Melek de: 'Tamam' demiş 'Kapat gözlerini.' Adam gözlerini kapatmış.

Bir süre sonunda adam anlında bir elin dolaştığını hissetmiş. Açmış gözlerini, bir de bakmış ki karşısında bir hizmetçi kız.'Uyandınız mı efendim' demiş hizmetçi kız. Adam şaşkın, etrafına bakmış. Burası kocaman bir şatoymuş. Artık adam hem zengin hem de çok güçlüymüş.

Şatosunda mutlu bir hayat süren adamın keyfine diyecek yokmuş. Günün birinde şatosunun önünde pek çok atın çektiği süslü bir araba durmuş. Arabadan bir kişi inmiş. Orada olanlar inen bu kişiyi süslü şapkalarını çıkartarak selamlamışlar. Bizim taş kırıcılığından melek yardımı ile zengin olan adam, hizmetçilerini çağırmış. 'Kim bu' diye sormuş. Hizmetçiler: 'Bu ülkenin kralı' demişler. 'Olamaz demiş', adam 'Bu kişi benden daha güçlü. Ben, daha güçlü olmak istiyorum. Ben, kral olmak istiyorum.', demiş. Melek tekrar görünmüş. Adama bir dokunmuş adam kral olmuş.

Şimdi artık çok daha güçlüymüş adam. Emirler yağdırmış sağa sola. Herkes boyun eğmiş buyruklarına.

Günün birinde güneş yakıp kavurmaya başlamış yeryüzünü. Sıcaktan bunalan insanlar sağa sola kaçışmışlar. Güçlü kral, bir şey yapamamış bu durum karşısında. Yine yakınmaya başlamış. 'Olamaz, kabul edemem ben bunu; Güneş benden daha güçlü. Ben, daha güçlü olmak istiyorum. Ben 'güneş' olmak istiyorum. Melek tekrar görünmüş. Bizim fakir taş kırıcısı güneş olmuş. Şimdi, artık zengin adamdan da kraldan da güçlüyüm, diye söylenmiş kendi kendine. Güçlü oluşunu ispatlamak için de bütün ışınlarını yeryüzüne göndermiş. Yakıp kavurmaya başlamış yeryüzünü. Derken rüzgarın sürüklediği bir bulut gelmiş yerleşmiş kendisi ile yeryüzünün arasına. Ne kadar çabalasa da bir türlü ışınlarını gönderememiş yeryüzüne. 'Bulut benden daha güçlü', demiş. Yine mutsuz olmuş. Melek, yine gelmiş bizim önce zengin sonra kral daha sonra da güneş olan fakir taş kırıcısının yanına. Bir dokunmuş bu sefer güneş, bulut oluvermiş. Artık zenginden de kraldan da güneşten de güçlüymüş. Gücünü göstermek için de bütün sularını yağmur olarak yeryüzüne göndermeye başlamış. Öyle çok yağmur yağdırmış öyle çok yağmur ki herkes kaçacak yer aramış. Büyük seller oluşmuş yeryüzüne gönderdiği yağmur sularından. Ancak, kocaman bir kaya gönderdiği bütün sulara karşı direnmiş. Yerinden oynamadığı gibi gelen sel sularının da yönünü değiştiriyormuş. Bulut, bir öfkelenmiş bir öfkelenmiş ki sormayın. Lokal olarak yalnızca kayanın bulunduğu alan daha fazla su göndermiş; ama nafile. Öfkesi mutsuzluğa dönüşmüş bulutun. 'Bu kaya benden daha güçlü, ben de en az kaya kadar güçlü olmak istiyorum. Ben 'kaya' olmak istiyorum demiş bulut. Melek, tekrar gelmiş, bulut, kaya olmuş. Şimdi, zengin adamdan, kraldan, güneşten, buluttan güçlü olduğu için artık huzurluymuş. Ancak bir sabah bir taş kırıcısının bedeninden kopardığı parçaların sızısıyla. 'Olamaz' demiş kendi kendine: 'Bu taş kırıcısı benden daha güçlü, ben de taş kırıcısı kadar güçlü olmak istiyorum. Ben 'taş kırıcısı' olmak istiyorum.' Melek, yine görünmüş. Kaya taş kırıcısı olmuş. İşi çok ağır, ücreti az ama kendisi zenginden, kraldan, güneşten, buluttan ve kayadan güçlü olduğu için mutluymuş.