SEVMEK kuru bir sözcük değildir. Hayatı yeşerten ve insanın yüreğine baharın tüm ışıltılı renklerine yapılan çağrıya uymaktır. Ve… Aynı zamanda sonbaharda düşen sararmış yapraklarla beraber düşmek anlamı taşır.

SEVMEK kuru bir sözcük değildir.

Hayatı yeşerten ve insanın yüreğine baharın tüm ışıltılı renklerine yapılan çağrıya uymaktır.

Ve…

Aynı zamanda sonbaharda düşen sararmış yapraklarla beraber düşmek anlamı taşır.

Bu kadar mı?

Yazın kavurucu oluşunu kabullenmektir.

Kızın donduran ayazlarına bana mısın dememektir.

Sevmek, her mevsim sevdiğin ile hayatın tüm acılarını ve neşelerini bir etmektir.

Harmanlamaktır.

HİKÂYESİNİ sevmediğin birisini sevemezsin esasen.

Kabullenme henüz zuhura çıkmamıştır çünkü.

Hayatının tüm iniş çıkışlarını, coşkularını ve patlamalarını içselleştirdiğin zaman muhatabını sevmenin ilk basamağını geçmişsin demektir.

Peki, bizler ne yapıyoruz?

Hayalimizdeki Ahmet'i, zihnimizde kurguladığımız Ayşe'yi seviyoruz.

Onları düşüncemizle oluşturduğumuz tahtlara oturtuyor, en küçük bir toz zerresi bile kondurtmuyoruz.

Bir nevi yukarıların yukarısına taşıyoruz.

Oysa o da kusurlu…

Eksikli…

Fazlalıkları da var.

Ve bu dünyada yaşıyor bizim gibi.

Yaralanıyor.

Travmalara maruz kalıyor.

Hayal kırıklıkları yaşıyor.

Açmazların acımasız kapanlarına yakalanıyor.

Acılar çekiyor.

Düşüyor, kalkıyor, doğruyu bulmak için çabalıyor.

Tıpkı senin gibi, benim gibi.

O halde bu aşırı yükleme, yüceltme niye?

Çünkü gerçeğini sevmek zordur.

Bedel ister.

Emek gerektirir.

Kabul lazımdır evvela.

Ama hayali sevgiler de mizansen bize aittir.

Kurgu tarafımızca yapılır.

BİRİNİ gerçekten sevmek onun hikayesini sevmektir.

Yaşadıklarıyla onu bir bütün olarak görmektir.

Yargılamamaktır.

Önceleri deli divane olduğu halde sevdiği kişinin hayatındaki kimi olumsuzluklara vakıf olduktan sonra yollarını ayıranları hiç mi görmediniz?

Hatta en şerir düşmanı haline geldiklerine tanık olmadınız mı?

Hayat hepimizi bu tip hadiselere sıkça şahit kıldı.

Yani biliyoruz aslında.

Sadece yok sayma eğilimindeyiz.

HİKÂYESİNİ sevmediğimiz kişileri seviyorsak eğer, daha doğrusu öyle görünüyorsak onları değil, kendilerinden elde ettiğimiz menfaatleri seviyoruzdur.

Yanlarında bulunmanın verdiği itibarı hesaba katıyoruzdur.

Bize sundukları imkanları ve hizmetleri esas alıyoruzdur.

Hazzı ön planı çıkarmışızdır, vesaire…

Varoluşçu felsefenin önde gelen isimlerinden biri olarak bilinen Alman filozof Martin Heidegger galiba haklı. O şöyle demişti:

'Hayat hikayedir. Ve bir insanı sevmek onun hikayesini sevmektir.'

Sevgilerimizi bile doğru yaşayamadıktan sonra, bu hayattan aldığımızı düşündüğümüz diğer hususlarda ne kadar isabetli tercihler yapmış olabiliriz ki?

Ya Selam!