MANEVÎ sohbetlerin değişmez konularından birisidir fiil. Çoğulu ise ef’aldir. Çocukluğumuzdan beri kulaklarımızın âşina olduğu bir kelimedir. Dolayısıyla bildiğimizi hatta anladığımızı var saydığımız bir husus…

MANEVÎ sohbetlerin değişmez konularından birisidir fiil.

Çoğulu ise ef'aldir.

Çocukluğumuzdan beri kulaklarımızın aşina olduğu bir kelimedir. Dolayısıyla bildiğimizi hatta anladığımızı var saydığımız bir husus…

O kadar ki, yıllardır bir eşikte eğitim aldığını düşünen pirdaşlar arasında kendisinin kapasite darlığını ya da yeterli gayreti gösteremeyişinin sitemli cümlelerinde yer bulur. 'Yıllardır ef'aldeyiz kurban' denilir.

NEDİR fiil denildiğinde bilinen cevaplar şunlardır.

Davranıştır.

İştir.

Oluştur.

Kılıştır.

Etkidir.

Eylemdir.

Harekettir.

Durumdur.

Daha geniş bir açıklaması ise şöyledir.

Mümkün olanı imkan meydanında zuhura getirmektir.

BUNLARI dile getirmemizin sebebi ise başlıkta yer alan 'Her fiil amel midir?' sorusudur.

Muhatapları olarak yukarıda dile getirdiklerimiz herkesin bildiklerini tekrardan ileri gidemedi.

Yine çakıldık kısacası.

Öğrenme süreci zaten böyle değil midir?

Her dem bildiğimizi sandıklarımızın üzerine düşüp derinleştikçe aslında yanıldığımızı, yıllardır yanlış tanımları gerçek kavramlar şeklinde belleyip koynumuzda sakladıklarımızı acıyla görüyoruz.

Üzülmüyor muyuz bu halimize?

Evet, üzülüyoruz, hem de çok…

Peki, sevindirici bir yanı yok mu?

Olmaz mı hiç, var elbette.

Esasen kişinin yanlışını düzeltmesi, eğrisini doğrultmasından daha haz verici ne olabilir ki?

Yeter ki, yanlışın 'Muhafazakarı' olmayalım.

Yeter ki, yanlışına kapaklananlardan olmayalım.

Yeter ki, yanlışımızın, yanlışlanmasından korkmayalım.

Öğrenme konusunda cesur olalım.

Hakikate istikametli, doğruya odaklı olalım.

Bunu başardığımız vakit patikadan olan yollarımız büyük caddelere dönüşecektir.

TERS köşe olduk yine.

Öğrendik ki; her fiil amel değildir.

Amel bilinçli yapılan eylemdir.

İradeye dayalıdır.

Bir gayeye yöneliktir.

Bir amaca matuf olarak gerçekleştirilen işlerdir.

Temel kılavuzumuz olan yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'e dikkatle yönelip bakabildiğimiz zaman önümüze neler, neler çıkacaktır.

İMAN kalbin eylemidir mesela.

Amacı vardır.

Hedefleri içerir.

Sevgili Peygamberimizin bizlere tebliğ ettiği vahyin birçok yerinde iman ve amel birlikte zikredilir.

Bunun bizler için bir anlamı olmalıdır.

O nedenle alimlerimizin taklit olarak ifade ettikleri 'Avam imanı'ndan çıkıp derin düşünce ve tefekkür sahasına girip 'Tahkik-i iman'ı elde etmek ancak amaç sahibi olan inanmışların nasibidir.

Cömertlik ile savurganlığı ayıran da bu gaye değil midir?

Zorunlu olan bireysel yükümlülüklerin ötesine varıp 'Salih amel'e ulaşmak yine böylesine bir bilinç yolculuğunun mutlu neticesidir.

Malûmat ile yetinmeyip işin köküne sefere çıkan bilgi arayıcıları değil midir ilme ulaşanlar?

Ve yine oradan ilerleyişine devam ederek irfaniyet sahrasına çulunu serenler, irade gösterip bir gayenin peşine düşüp dünya zevklerine göz ucuyla bile olsa bakmayanlar değil mi?

KUR'AN-I KERİM bize neden kıssalardan bahsediyor dersiniz?

Maksat geçmişte olanların yaşantılarını hikaye etmek midir sadece?

'Kıssa iz sürmektir' dedi usta.

Okuyup geçmek yerine yaşam olaylarında içine düştüğümüz acıklı hallerimize iz sürerek çözümler bulmaktır.

İz sürmek bir fiil değildir.

Ameldir.

Yani içinde amansız arayışlar barındıran, iradeye dayalı, coşkun bir istekle devam eden amaçlı bir eylemdir.

NEDİR bizden istenen, beklenen?

Hem zihnî hem de bedenî olan bu arayışımızı ulvî bir gaye ile taçlandırıp amele dönüştürmemizdir.

Otomatik olmaktan çıkarmaktır.

Bir bilinç yolculuğuna çıkmaktır.

Yolu şuurla yürümektir.

YOL küsmez mi üzerinde bir gayeye yönelik olmadan öylesine yürüyenlere?

Yük değil midir bu türlü yolcular yola?

Amaçsız kaldığımız vakit biz hayata yük değil miyiz?

Hayat bize yük değil mi?

Gelin kalbimize kulak verelim.

Her fiilin amel olmadığı gerçeğine erelim.

Ve…

Fiillerimizi amel mertebesine çıkaralım.

Ya Selam!