HEP O BAYAT ŞARKI

Doksanlı yılların ortalarıydı Refah partisinin Millet nezdinde ciddi bir teveccüh gördüğü, İstanbul ve Ankara belediye başkanlıklarını kazandığı dönem. Ve dönemin işgüzarları, trolleri, bunakları, ikiyüzlüleri, yalakaları ve toplum mühendisleri bir araya gelmiş ve hep bir ağızdan ‘’ ülke elden gidiyor, çağdaş yaşama müdahale başlıyor, Malezya oluyoruz, içkimiz ve giyim tarzımıza müdahale edilecek ‘’ cinsinden ipe sapa gelmez kara propagandaların ayyuka çıktığı zamanlardı.

Bütün bu pislik kişilerin pislik dedikoduları ülkenin orta yerine pimi çekilmiş el bombası cinsinden atılmış, Millet kendi içerisinde bölünmüş ve ciddi bir kaos ortamı içerisine sokulmuştu. Refah partisinin tüm yetkili organları bütün enerjilerini bu çirkin ve yersiz dedikoduların anlamsızlığını ifade etmek için canhıraş şekilde savunma psikozu içerisine girmiş, ancak, art niyetli ve çirkin ellerin tedavüle soktuğu bu propagandanın yalan ve anlamsızlığına açıklama üstüne açıklama yapmak zorunda kalmışlardı.

Toplum, bir takım gizli mahfillerin bilinçli organizeleri ile projeli şekilde dezenformasyona tabi tutuluyor, aynı mahallenin insanların birbirlerine acabalı, korkulu ve endişeli bakışlar atmalarına zemin hazırlanıyordu.

Ne büyük bedeller ödendi, ne büyük çabalar verildi, ne büyük enerji ve emek israfı yaşandı o süreçlerde. Oysa kaybeden hep Millet olmuş ve kazanan da yine bir avuç izansız, insafsız (…) kişiler olmuştu.

Bütün bu tespitleri yaparken, bir diğer taraftan da Firavun firavunluk yapacaktı elbette, aslolan bu ucuz oyunu yutan Milletti ve esas okkalı iki cümle söylenecek ise, aklını, feraset ve basiretini kaybetmiş toplum için söylenmeliydi diye düşünüyorum.

Düşünmekten de öte inanıyorum da. Zira bu bayat film. Bu bayat şarkı ve bu pislik söylem yine tedavüle sokulmuş ve yine Millet bu ucuz oyun ile karşı karşıya kalmıştır.

Aynı bayat şarkı bu kez farklı çevre için gündeme getirilmiş ve o farklı çevrenin farklı boyutları devreye sokularak aynı ucuz senaryo devreye girmiştir. Hazin ve can yakan tarafı ise, aradan otuz yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen ders almamış, çirkin oyunu okuyamamış ve o kısır döngünün basit figüranları olmuştuk.

Dün; laiklik elden gidiyor, yaşam tarzımıza müdahale edilecek, gerici ve örümcek kafalılar geliyor, Cumhuriyetin kazanımları tehlike altında naraları atılırken,

Bugün, Din elden gidecek, tesettür elden gidecek, kazanımlar elden gidecek gibi ipe sapa gelmez söylemler gırla gitmeye başladı.

Ve yine o bayat şarkı mide bulandırmaya, akıl ve fikir istila etmeye ve Milletin kendisi ile cebelleşmesi, birbirini kırması, incitmesi ve çok daha ötelerin devreye girerek kaos ortamının hakim olması projesi devreye sokuldu.

İzlemekten ve dinlemekten gına gelmiş olan bu bayat şarkı, hala alıcı buluyor, hala karşılık görüyor ve hala alkış alıyorsa eğer, o toplumun aydınlanma ve gelişim sürecinden bahsetmek gibi bir durum hayli lüks kaçıyor demektir.

Bir gerçeğin altını özenle çizmek gerekirse, gerek değişen Dünya ve gerekse Türkiye sosyolojisi, tedavüle sokulan bu bayat şarkının gerçek anlamda hayat bulmasına asla izin verici bir durumda olmadığıdır. Bu saatten sonra, ekstrem olayların, çarpıtmaların, hak ve hukuk kayıplarının bahsedildiği boyutlarda cereyan etmesine imkan ve olanağın izin vermeyeceği gerçekliğidir.

Bu basit söylemlerin, bu ucuz propagandaların, bu altı boş çığırtkanlıkların ve sahiplerinin bizleri semirip sömürmesine, kendileri için geniş alanlar yaratmalarına izin vermemeliyiz.

Hepimiz hep bir ağızdan bir şarkı söyleyeceksek eğer, sözlerinde ki ilk mısra ‘’ hep o bayat şarkı ‘’ olmalıdır…