Hayvan işkencecilerinin psikolojisi

Hayvanlara işkence yapanlara hapis cezası verilisin diye bir kampanya var. Hem hapis cezası hem de hayvan işkencesi birbiri ile uyuşmaz. Çünkü bir insanın ceza alabilmesi için, akıllı biri olması, aklını kullanabilen normal insan psikolojisin de olması gerekir. Kısacası ceza ehliyetinin olması gerekir. Ceza ehliyeti olmayan çocuklara, delilere ve hayvanlara ceza verilmez. Bence hayvan işkencecilerinden öncelikle ceza ehliyeti olup olmadığını kontrol edilmesi için adli tıp raporu istenmelidir.

***

Akıllı bir insan suç işleyebilir ve suçunun cezasına da katlanır. İnsanlar suç işlerken akılları ile bir tercih de bulunurlar. Örneğin rüşvet alan bir memur, kendi menfaati ile devletin menfaati arasında tercih yaparak suç işleyemeye aklı ile karar vermiştir. Yakalanınca da cezasını çeker. Örneği savaş suçlusu biri, savaşı kazanmak için suç işler cezasını çeker. Ama bir kediye işkence yapan bir kişinin kendine sağladığı menfaat yok. Sadece sadistçe bir zevk alır. Bu zevki ancak psikolojisi bozuk olan biri alabilir. Bunun mutlaka tedavi edilmesi gerekir. İşte hayvanları korumaya yönelik kanunda bu teşhis ve tedavi öncelenmelidir. Eğer kişinin aklı yerinde ise ceza verilmelidir.

***

Ayrıca hapis cezaları 2-3 yıl gibi uzun süreler olursa, ceza alan kişinin ailesi ve çocukları da mağdur olacaktır. Hapis cezası, belki paraya dönüşmeyecek şekilde bir haftalık gibi kısa süreli olabilir. Böylece çocuklar zarar görmez. Hayvana zarar veren kişilerinde aklı başına gelebilir. Bence bir haftalık hapis cezası yeterince caydırıcı olur. Çünkü senetlerini ödemeyen borçluya önceleri 10 günlük hapis cezası veriliyordu. Çok caydırıcı bir uygulama idi. Eğer bir insan bir haftalık hapis alırım ama kediye işkence yaparım diyorsa, aklı yoktur. Hem de bu cezalar sicil kaydında gözükmesin ki hapis sonrası iş bulabilsin. Böylece ailesinin geçiminde sıkıntı yaşamasın. Fakat daha uzun süreli hapisler, hem başka insanlara zarar verir, hem de devletin mali yükünü artırır. Hapis cezası alan kişilerin sonra ki hayatlarında topluma vereceği zararlar daha fazla olabilir.

***

Hayvanların doğal yaşama alanları şehirler değildir. Hayvanların doğal yaşama alanları, doğadır. Şehir hayatı hayvanların doğasına uygun değildir. Hayvanlar en mutlu olarak doğada yaşarlar. Şehir hayatı hayvanların doğasını bozmaktadır. Hayvanları ormanda insanları şehirlerde mutlu etmenin yollarını aramalıyız. Hayvanları korumak istiyorsak, ormanların içinden geçen hızlı trenlerin ve otoyol uzantılarının hayvan geçişlerini engellemeyecek şekilde olması için çalışmalar yapmalıyız. Örneğin üçüncü köprünün uzantılarına yapılan hayvan geçiş köprü geçitleri, o kadar dar ki; otçul hayvanlar ile onları avlamaya çalışan avcı hayvanlar aynı dar köprüden geçmeye çalışıyor. Mesela bu önemli bir sorun. Hayvanların doğal yaşama alanları kısıtlanmış oluyor. Ama biz şehirlerde yaşayan insanlarında, sokak köpekleri ile doğal yaşama alanlarımız kısıtlanmamalıdır.

***

Şehirde yaşayan insanlara mutlaka insan sevgisinin yanı sıra hayvan sevgisi de aşılanmalıdır. Bunun için şehrin yakınlarına araba ile bir saatte gidilebilecek yerlerde, ortak hayvan çiftlikleri kurulabilir. Bu çiftliklerde, isteyen her kişi için hayvan beslenebilmelidir. Bu hayvanların bakım masrafları adına hayvan beslenen kişiler tarafından karşılanmalıdır. Ama onların sütü, yünü ve eti de besleten kişilere ait olmalıdır. Böylece her çocuğun bir keçisi veya bir kuzusu veya bir buzağısı olabilir. Kontrol etmek çok basit internet ile yirmi dört saat izlenebilir.

Bir başka yazıda hayvan sevgisi ve kurbanı işleyeceğim inşaallah. Allah’a emanet olun.