Otobüs bekliyorum. Sonradan Çek ve adının da Victoria olduğunu öğrendiğim 20’li yaşlarda bir genç kız yine kendi yaşlarında bayan bir Türk öğretmenle konuşmaya çalışıyor.

Otobüs bekliyorum. Sonradan Çek ve adının da Victoria olduğunu öğrendiğim 20’li yaşlarda bir genç kız yine kendi yaşlarında bayan bir Türk öğretmenle konuşmaya çalışıyor. Çek kızın üstü başı çok dağınık, dışarıda uyuduğu ve belki günlerdir yıkanmadığı belli. Fakat çok meraklı ve heyecanlı görünüyor. Türk öğretmenin ağzından çıkacak her cümle servet değerinde imiş gibi bakıyor ona. Türk öğretmen ise ilgisiz, akıllı telefonuna gömülmüş, belki de yorgun. Çek kız “Ben Asya’yı hiç görmedim” diyor, heyecanla. Türk öğretmen “ben de görmedim” diyor. Çek kız şaşırıyor, “niye görmedin” diyor. Türk öğretmen “param yok, sürekli çalışıyorum” diyor. Çek kız “benim de yok ama geziyorum” diyor…

Gelişmiş ülkelerin vatandaşlarını gözlemleyin. Çoğu bizden daha meraklıdır, öğrenmeye daha açıktır. Yeni şeyler keşfetme duyguları daha baskındır. Tehlikeli bile olsa yeni ülkelere gitmek isterler. Her sene maaşlarından belli bir kısmı yeni yerler keşfetmek için ayırırlar. Paraları yoksa da uyku tulumlarını ve sırt çantalarını alıp yola çıkarlar. Yanlış anlaşılmasın, bilginin değerini sadece Avrupalı, Amerikalı turistlerden öğrenelim demiyorum. Ama bu çağda bilgiye hak ettiği değeri onlar veriyor. Bir zamanlar atalarımız da böyleydi. Herkese ilham verirlerdi. Hiçbir zaman pasif bir hayat tarzları yoktu. Hep at sırtında idiler. Daha da önemlisi peygamberimizin yakın arkadaşları sahabeler de böyleydi. Durağan bir hayatları yoktu. En uzak ülkelere giderlerdi. Bildiklerini öğretir bilmediklerini öğrenirlerdi. Bütün hayatlarını böyle yaşarlardı.

***

Eğitimde “hayat boyu öğrenme” kavramı kadar hak verdiğimiz başka bir kavram yoktur. Hepimiz hayat boyu öğrenmeden ne kastedildiğini az ya da çok anlarız. Ve bu kavramın çağrıştırdıkları bize çok doğru gelir. Yani okulda heybemize doldurduğumuz azıklar hayat yolunun sonuna kadar bizi doyurmaya yetmiyor. Yolculuk esnasında gözümüz yeni azıkları arıyor. Öğrenmeyi asla okulla sınırlandırmıyoruz. Üniversite bitince ders kitaplarını satanımız da var ama çoğumuz onları muhafaza ediyor.

Beşikten mezara kadar ilim öğrenmenin önemine inanmış bir toplumuz ama açıkçası biraz da buna mecburuz. Çünkü bizi hayat boyu öğrenme anlayışını benimsemek zorunda bırakan çok fazla unsur var. Daha okuldan mezun olmadan öğrendiğimiz bilgiler güncelliğini kaybediyor. Okulun bilgisiyle kaldığımızda çağın gerisinde kalıyoruz. Yeni bilgi ve teknolojilerden mahrum oluyoruz. Ne kadar kaliteli, pahalı ve ünlü okullardan mezun olursak olalım bu gerçeğin önüne geçemiyoruz. Kaliteli eğitim almış olmamız bizi hayat boyu öğrenmeden muaf kılmıyor. Kaçacak hiçbir yerimiz yok.

Yine hayat boyu öğrenme iş dünyasının da en öncelikli taleplerinden biri. Şirketler veya fabrikalar kendini yenileyemeyen çalışanlarıyla yollarını ayırıyor veya ayırmak zorunda kalıyor. Çalıştığınız şirket yabancı bir ortakla iş yapmaya başladığında yabancı dil öğrenmeniz gerekebiliyor. İş yerinde kullandığınız yazılım değiştiğinde yeni yazılımın eğitimini almak gerekebiliyor. Bazı şirketler eğitim seviyesi yetersiz olan çalışanları için kendileri çeşitli eğitimler düzenlemektedirler. Bazı eğitim eksikliklerinin farkına varma görevi ise çalışanların kendilerine aittir.

Hayat boyu öğrenme sadece başarılı bir iş hayatımızın olmasına yardımcı olmuyor. Topluma uyum sağlayabilmemiz için de şart. Çünkü toplum inanılmaz bir hızla değişiyor. Bütün değişiklikleri takip edemesek de hayat kalitemizi doğrudan etkileyebilecek değişimleri görmezden gelemeyiz. Toplumda var olan bilgiler bir süre sonra yakın çevremizde iletişim içinde olduğumuz herkesi değiştiriyor. Ailemiz, arkadaşlarımız, çocuklarımız, öğrencilerimiz veya çalışanlarımız bu kişilerin dışında değil. Kendimizi öğrenme kapattığımızda bir süre sonra ortama yabancı kalabiliriz.

Hayat boyu öğrenme hakkı temel bir haktır. Herhangi bir okulda eğitim görememiş kişilerin de eğitim görmeye hakları vardır. Bu kişilerin hayatta bir fırsatı kaçırdılar diye hayatları boyunca bütün fırsatları kaçırmaya mahkûm edilmeleri doğru değildir. Her ülke kendi çapında yaştan, zamandan ve mekândan bağımsız tamamlayıcı eğitim sistemleri oluşturmaktadır. Ülkemizde de açık öğretim okulları yoluyla eğitim hayatı aksamış kişilere yeni fırsatlar sunulmaktadır.

Tabi ki hayat boyu öğrenmeden sadece devlet ve özel eğitim kurumlarının sunduğu açık öğretim okulları, dil kursları, bilgisayar kursları veya sertifika programları aracılığıyla sağlanan öğrenmeleri anlamak doğru olmaz. Asıl olan bireylerin kendi çabalarıyla öğrenme deneyimlerine girişmeleridir. Yeni öğrenmeler için bedel ödemeye hazır olmalarıdır. Yazımın başındaki olayla anlatmak istediğim fikir de bu. Öğrenmek için bedel ödüyor muyuz ve bilginin hayatımızdaki yeri neresi?