HAYALLER PARİS HAYATLAR SOMALİ

Gülsuyu-Emek Caddesinden ada manzaralı kısa bir yolculuktan sonra Bağdat Caddesine inmiş, yaşlı ve hasta bir insanı ziyaret etmenin süruru gönlüme sinmişti.

On dokuz yıl, toy zamanlarımızda kaldırımlarında volta attığımız bu caddeyi tanımakta zorlanmış, muhtemelen o da beni çıkaramamıştı. Eski tren istasyonuna inen sokağın başında rengârenk çiçekleriyle çiçekçi; hâlâ aynı yerinde duruyor. O vakitler: “On beş yıldır buradayım” diyordu istikrar abidesi gibi…

34 yıldır eskiden beyaz eşya mağazası olan, sonradan teknoloji mağazasına dönüşen bu işyerinin önünde ekmek mücadelesi veriyordu.

Bir selam vereyim dedim. Belki de tanıyamaz deyip vazgeçtim. Zaten müşterileri de bir hayli kalabalık.

Üstelik hesapta olan değil, nasipte olan bir gelişme nedeniyle hemen dönmem gerekiyordu. 18:00 Pendik-Yalova feribotuna yetişmeliydim.

Şivesinden ve burnundan Karadenizli olduğunu tahmin ettiğim şoför:

“Arka tarafa yaklaşalum.”

“Ücretleri uzatalum” dedi.

Konuşması tahminimi teyit eder nitelikteydi.

Minibüs tıklım -tıklım balık istifi gibiydi.

Kartal’a yaklaştıkça yolcular yavaş- yavaş azalıyor, ayaktakilere yer açılıyordu. Arka dörtlü koltuğun dördünde de hanım yolcu vardı. Ayakta sadece ben kalmıştım. Biraz sonra o yolculardan, ortada oturan sert mizaçlı CİA ajanlarını anımsatan yolcu inmek için kapıya yaklaştı. Nihayet bana da yer açılmıştı. Üstelik az ilerde beş-altı yolcu minibüse binmek için işaret ediyorlardı.

Şoförün: “Boş yerleri dolduralum” ikazına rağmen Eyfel Kulesi gibi dikilmek olmazdı. Boş koltuğa istemeyerek de olsa yöneldiğimde; cam kenarındaki yolcu, yanındaki genç kıza yan koltuğa geçmesini rica etti. Cam kenarını bana tahsis etmiş, üç hanım yolcunun arasına oturmaktan kurtarmıştı beni.

Genç kız sürekli telefonda konuşuyor; “Kanki… şöyle oldu. Kanka… böyle oldu.” Sürekli işyerinden anlatıyor, maaşının çok iyi olduğunu söylüyordu. Böyle devam etmesi halinde istediği kıyafetleri alabileceğinden, pahalı makyaj malzemelerinden hatta Paris seyahatinden bile bahsediyordu. Bir anda; “Eyvah!” sesiyle bir hareketlilik yaşandı. “Cüzdanım yok! Eyvah cüzdanım yok!” Ortalık bir anda buz kesti. Sağa sola bakınıyor. Parmaklarının yarısı kadar uzunlukta olan tırnaklarıyla çantasını açmakta zorlanıyordu. Herkes tedirgin olmuştu. Genç kızda bir telaş bir telaş ki; o kadar olur. “Kredi kartlarım, maaşım hepsi içindeydi” diye ekledi. Herkes tedirgin olmuş, sürekli sağa-sola bakıyor, koltuk boşluğunu kontrol ediyor, birkaç defa baktığımız yerlere, birkaç defa daha bakmak durumunda kalıyorduk.

Genç kızın hemen sağında orta yaşlardaki kadın: “Kızım belki bir yerde unutmuşsundur” diye teskin etmeye çalıştı. Genç kız son derece nezaketsiz bir şekilde: “Ben o kadar geri zekâlı mıyım? Biraz önce elimdeydi” diye cevap verdi. Kendisine yardımcı olmaya çalışan kadının moralini bozulmuş, suratı düşmüştü.

….

Genç kız arkadaşını arayarak: “Kanka benim cüzdan senin arabada mı? Cüzdanım yok” dedi. Karşıdaki kişi, arabanın yanında olmadığını, beş dakika sonra haber vereceğini söyledi. Sonucu herkes merakla bekliyordu ve telefon çaldı.

-Cüzdanın arabada kalmış.

Genç kızı uyaran kadın inmek üzereyken: “Yaa..kızım, insan bazen geri zekâlı olabiliyormuş” dedi ve minibüsten indi. Kız, annesi yaşındaki kadına öfkelense de küfretse de;

Kadın, taşı gediğine oturtmuştu bir kere…

Kalın Sağlıcakla…