Hatıra; geçmişte yaşanan bir olayın, bir izlenimin, bir heyecanın insan belleğindeki kalıntısıdır.

Hatıra; geçmişte yaşanan bir olayın, bir izlenimin, bir heyecanın insan belleğindeki kalıntısıdır. Hatıralar, geçmişte kalmış fakat hafızaları süsleyen, unutulmayan yaşanmışlardır. Kimi zaman hayatımızın akışını, kimi zaman da hatırlandığında yüzümüzün şeklini değiştiren hatıralar yeri ve zamanı gelince de kadim dostlarla, sadık arkadaşlarla paylaşılır.

Acısı vardır, tatlısı vardır hatıraların. Bazen tarifsiz bir özlem duyarız onu tekrar yaşamak için, bazen de “ah keşke…” diye hayıflanırız hatırladığımızda. Doğup büyüdüğümüz mahalleyi, çocukluğumuzu, gençliğimizi geçirdiğimiz sokakları, eşiğinden içeri adımımızı attığımız andan itibaren bizi bilgi ile donatan okulumuzu, bize ikinci bir ana baba olarak kucak açan öğretmenlerimizi, okul arkadaşlarımızı, ilk aşkımızı, işe başlamamızı, evlenmemizi…

Hatıralar, hayat yolunun çiçekleridir, renkleridir. Solmazlar, eskimezler. Yıllar geçer bu defa da ses olurlar dudaklarda; bazen tatlı bazen de acı bir tebessüm bırakarak:
Bir gün, bir uzak hatıra özlersen o yazdan
Körfezdeki dalgın suya bir bak; göreceksin:
Geçmiş gecelerden biri durmakta derinde;
Mehtap… İri güller. Ve senin en güzel aksin…
Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde!
Üstat Yahya kemal Beyatlı işte böyle tanımlıyor hatırayı. “Velhasıl o rüya duruyor yerli yerinde” Evet, şu ucu görünen dünyamızı iyiliklerle, güzelliklerle bezemeye çalışırsak elbette ki ileride dostlarımıza, arkadaşlarımıza gururla anlatacak güzelliklerimiz olur. O nedenle hayat yolunun kilometre taşlarını iyiliklerle güzelliklerle bezeyelim ki ileride ben bunu yaptım diyebilelim…
“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram olur
Dostlar beni hatırlasın.”
Ruhu şad olsun Âşık Veysel’in. Ya! Bir de hatırlanmak var tabii; eş, dost, yaren tarafından. Tatlı, hatırlanmaya gerek kılacak güzellikler bırakırsanız arkanızda yeri ve zamanı gelince: “Ne iyi insandı, bir gün…” diye başlanılır söze; sonra da sizinle ilgili bir olay veya durum anlatılır. Ne demiş Cenap Şahabeddin: “Tatlı hatıra mesut bir hayatın faizidir.” İşte, bir başkası, bir mecliste sizinle ilgili bir güzelliği anlatmaya başlayınca siz de bıraktığınız güzelliklerin meyvelerini toplamaya başlarsınız.
Hatıralar kimi zaman da yazı olarak, kitap olarak çıkar karşımıza. Hayat hikâyelerinin anlatıldığı bu tür eserlerde inanılmaz ölçüde öğüt vardır. Yaşananları okuyan insanlar aynı yanlışlara düşmemek konusunda iyi bir bilgi birikimine sahip olurlar; bu onları hata yapmaktan kurtarır.
Aslında bugün değersiz gibi gördüğümüz, pek çok şey ileriki yıllarda bizler için veya bizi daha yakından tanımak isteyenler için önemli olabilir. O nedenle insanların hatıralarını yazması güzeldir. Hele de günlük tutmak… Çok daha güzel bir haslettir günü gününe önemli bulduklarımızı kayıt altına almamız. Zaman; yaşanılan olay ve durumları törpüler. O sebepledir ki günlük, hatıraya nispeten daha canlı kalır. Her ne olursa olsun sözün uçuculuğuna karşı yazının kalıcılığını göz önünde bulundurulursa söylemek istediğimin önemi daha iyi anlaşılır. Ne de olsa "Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" Önemli olan önemine inandığımız gelecekte çocuklarımızın yaralanabileceği güzelliklerimizi yazabilmemiz. Bu bizi unutturmadığı gibi gelecek kuşaklara da ışık olacaktır.
“Hayâl meyal şeylerden ilk aşkımız;Hatırası bile yabancı gelir.Hayata beraber başladığımız Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;Gittikçe artıyor yalnızlığımız .”
Şair böyle yakınıyor yalnızlığının paylaşılamamasından. Dostlarla yolların bir bir ayrıldığı günlerde yalnızlığımızın paylaşılmasını; hatıraların yabancı gelmediği sıcak bir dünyanızın olmasını istiyorsanız siz, siz olun hayat yolunuzun kilometre taşlarını iyiliklerle, güzelliklerle bezeyin. Bezeyin ki yaşadığınız sürece yalnızlığınızı paylaşabilen birileri bulunsun. Bezeyin ki sizin bulunmadığınız veya bulunamadığınız meclislerde hayırla anılasınız.