Ülkemizde yukarıdaki soruyla bir “Tarih anketi” yapılacak olunursa, herhalde devlet adamlarının en başında Enver Paşa gelir. Bu doğrudur. Çünkü, I. Dünya Harbi ertesi ve yıllarında vatan, millet ve devletimize “en büyük zarar” ı yanlış hesapları ve politikalarıyla Enver Paşa ve etrafındaki avanesi vermiştir.

Beş Bin Yıllık Türk Tarihine En Büyük Zararı Veren Devlet Adamı Kimdir?

Ülkemizde yukarıdaki soruyla bir 'Tarih anketi' yapılacak olunursa, herhalde devlet adamlarının en başında Enver Paşa gelir. Bu doğrudur. Çünkü, I. Dünya Harbi ertesi ve yıllarında vatan, millet ve devletimize 'en büyük zarar' ı yanlış hesapları ve politikalarıyla Enver Paşa ve etrafındaki avanesi vermiştir. Enver Paşa, hayatı boyunca 'iki büyük yıkım' ın öncüsü ve başrollerinde oynayan olmuştur. Bu yıkımlar şunlardır:

1-Sultan II. Abdülhamid'in tasfiyesi

2-Osmanlı Devletinin tarihten silinmesi.

Enver Paşa ve avanesinin bu iki büyük yıkımı ve zararına en büyük sebebi, 1870'de birliğini geç kurması sonucu, sömürgecilik ve yayılmacılıkta geri kalan Başbakan Bismark'ın 'Büyük Almanyası' nın bu emperyalist mücadeleye 'geç katılması' teşkil etmiş, bu uğurda gözüne kestirdiği devletlerin en başta geleni Osmanlı Devleti olmuştur. Bütün dünya Avrupa'nın 'Altı Emperyalist Çetesi' denilen, İngiltere, Fransa, İspanya, Portekiz, Hollanda ve Rusya tarafından iyice sömürgeleştirildikten sonra, 'Büyük Almanya' nın hissesine neredeyse karlı hiçbir alan kalmamış, bu durumda, adı geçen devletin başta gelen ilgi alanı, üzerinde sömürgecilik ve yayılmacılık mücadelelerinin halen devam ettiği Osmanlı Devleti kalmıştı. Bu sebepten Almanya Pancermenistleri, Osmanlı' yı 'kendilerine ayrılmış bir pay' olarak görüyorlar ve onu 'İngiliz Hindistanı' benzeri kendilerinin 'Osmanlı Hindistanı' yaparak bakir Osmanlı toprakları üzerinde 'sömürgecilik eyaletleri' ni oluşturmak istiyorlardı.

Sultan II. Abdülhamid'in Tasfiyesi

II. Abdülhamid, tahta çıktığı 30 Ağustos 1876'dan tahtından indirildiği 27 Nisan 1909'a kadar, içten ve dıştan çatırdayan Osmanlı İmparatorluğunu, zamanının şartlarına uygun usta iç ve dış politikalarıyla bin bir güçlükle yaşatmayı başarmış bir padişahtı. Bu sebepten, dışta sömürgeci ve yayılmacı süper güçler ve içte ise vatan bölücülüğü sevdasına kapılmış ayrılıkçı unsurlar, Sultan II. Abdülhamid iş başında kaldıkça sömürgeci ve bölücü emellerini gerçekleştiremeyecekleri için onun mutlak surette devrilmesi kararı almışlar, bu uğurda kendi aralarında bir 'İç ve Dış Muhalifler Koalisyonu' kurmuşlardı. Bu koalisyonun içte en büyük ortaklarından birisi Sultan'ın 'İstibdat rejimi' adını verdikleri rejimine karşı 'Meşrutin ilanının mücadelesini veren' denilen Jön Türkler olmuşlardı.

Adı geçen 'Muhalifler Koalisyonu' ndan sömürgecilik ve yayılmacılık emelleri uğrunda Jön Türklerin kullanılmasını planlayanlardan birisi de Kayzer II. Wilhelm Almanyası olmuştu. II. Abdülhamid, tahta çıktığında, o güne kadar Rusya, İngiltere ve Rusya'dan 'yediğimiz dayaklar' sonucu, 'Almanya'ya istinat politikası' takip etmesine rağmen, adı geçen devletin her istediğine 'evet' diyecek bir padişah olmadığından, bu sebepten giderek Almanya'nın da düşmanlığını kazanan bir padişah olmuştu. Bu uğurda 'kırılma noktası' nı, II. Wilhelm'in 1898'da İstanbul'u ikinci ziyareti (birincisi Bağdat Demiryolu imtiyazını almak için 1888'de olmuş ve bu imtiyazı almıştı) sırasında yaşanan bir teklife Sultan'ın olumlu cevap vermemesi doğurmuştu. II. Wilhelm, İstanbul'dan II. Abdülhamid'le vedalaşıp tam ayrılacağı sırada, iki kolu ile ona sarılıp sanki yalvarıncasına, 'Ya Haşmetmeap!... Bir dünya harbi çıkarsa bizim yanımızda yer alırmısınız?' sorusuna Sultan'ın tam usta ve politik akıl cevabı şu olmuştu: 'Ya Majesteleri!... Şimdiden size söz veremem. O zaman ahval neyi gerektirirse onu yaparım.' Kayzer, bu cevabı kendisi için 'olumsuz' değerlendirmesi sonucu, onu 'gözden çıkarmak kararı' almış, 1883'de Türkiye'ye çağrılan Alman Askeri Heyeti Başkanı Von Der Goltz'dan 'Türkiye'de bir dünya harbinde bizim yanımızda yer alacak kim olabilir?' sorusunu sorunca, ondan 'Öğrencilerimden Enver Bey olabilir' den olarak, 'Burada tabiatı itibariyle içlerinde en iyisi Enver Bey'dir. O bir tam Alman taraftarıdır' cevabını verince, II. Wilhelm, II. Abdülhamid'i devirip, yerine hem de 'Taçsız Sultan' olarak geçirmek için Enver Bey'e oynamaya başlar. Şevket Süreyya Aydemir'in üç ciltlik 'Enver Paşa' kitabında anlattıklarına göre de zaten Sultan Reşat, Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa yanında 'Gölge Sultan' olarak kalmıştı. Enver Paşa, kendi istibdadını kurmak için 1876 Kanun-u Esasi'ni (Anayasa) Meşrutiyet Türkiyesinde tam beş defa değiştirmiş, II. Abdülhamid'in 'İstibdat' ının yerini bu sefer de iktidar Partisi İttihat ve Terakki Partisinin Sadrazam Talat Paşa'nın tanımlamasıyla 'Zümre istibdadı' almış, 'Gitti İstibdat, geldi İstibdat' denilmiş, Osmanlı İmparatorluğu, en başta, 'Kayzer'in Adamı' denilen Enver Paşa'nın elinde Alman emelleri uğrunda kullanılması sonucu batmıştır.

1905'e gelindiğinde, önümüzdeki yıllarda çıkacak olan I. Dünya Harbi' nde Almanya'nın liderliğinde 'Üçlü İttifak Bloğu' ve İngiltere'nin liderliğinde 'Üçlü İtilaf Bloğu' iyice kendilerini göstermişlerdi. Adı geçen harp, tam bir 'Emperyalist Harp' olup, büyük ölçüde, sömürgecilik ve yayılmacılık mücadelesine geç katılan Büyük Almanya'yı 'frenlemek' için çıkmış, bu haliyle harbin 'baş sebebi' bu devlet olmuştu. Zaten II. Dünya Harbi de aynı sebeplerden bu sefer de 'II. Wilhelm Almanyası' yenine 'Adolf Hitler Almanyası' ndan kaynaklanacaktır.

Büyük Almanya, çıkması artık kaçınılmaz hale gelen I. Dünya Harbi'nde, harp büyük ölçüde Avrupa'da cereyan edeceği için, bu sebepten 'çembere alınıp mağlup olmamak' tan olarak Osmanlı Devleti'nin mutlak surette Üçlü İttifak'a dahil olup kendi safında savaşmasını istiyordu. Türkiye'de harp çıkmadan önce bunun ortamı hazırlanmalı idi. Bunun için II. Wilhelm, bütün gücüyle Sultan II. Abdülhamid'i tasfiye ile Enver Bey'i iş başına getirecek senaryolara oynamaya başladı. Sultan'ın tasfiyesine giden yolda ilk senaryo, Temmuz 1908 Jön Türk İhtilali ile oynandı. Bu ihtilalle, 'Kurtuluş için Meşrutiyetin yeniden ilanı' emeliyle, merkezi Selanik'te bulunun III'üncü Osmanlı Ordusunun subaylarından Balkan dağlarına çıkararak Sultan'a isyan edenler ardasında Yüzbaşı Enver Bey de vardı. Enver Bey'in 'Almancı' olması sebebiyle 'Meşrutiyet İhtilali' sanki Almanlar hesabına yapılıyordu. İhtilal haberi II. Wilhelm'e ulaştırıldığında, kendisine verilen haber kağıdına derkenar olarak şunları yazması, her şeyi apaçık ortaya koyuyordu: 'Endişe edilecek bir durum yok. Bu tam bir ihtilal olup, Almanlar gibi düşünen subaylar tarafından yapılmıştır.'

'Alman emelleri' uğrunda da planlanan İhtilali Sultan, askeri tedbirlerle bastıramaması sonucu 24 Temmuz 1908'de Meşrutiyeti ilanı, onu etkisiz hale getirmenin 'birinci merhalesi' olarak kendisini göstermişti. Görüldüğü üzere, bunda 'Almancı' Enver Bey'in de büyük rolü olmuştu.

Meşrutiyet'in ilanına rağmen II. Abdülhamid'in hala iş başında kalması, onu devirmeye yönelik 'İç ve Dış Muhalifler Koalisyonu' nun işine gelmemeye devam ediyordu. Yeni bir ihtilal senaryosu daha oynanarak kesin olarak tahtından indirilmesi sonucu ondan kurtulmalı idi. Bu da 31 Mart 1909 İhtilali ile gerçekleştirildi. Doğan Avcıoğlu, '31 Mart'ta Yabancı Parmağı' isimli kitabında bu ihtilalden bahsederken 'Berlin Planı' üzerinde de durur. Adı geçen ihtilali bahane ederek İstanbul'a Sultan'ı bu ihtilalle ilişkilendirip devirmeye gelecek olan 'Hareket Ordusu' hazırlıklarının Viyana basınında iki ay önceden haber verildiğini ve ihtilal çıkınca Almanların bunu ülkeleri ve İstanbul'da 'gizlenemeyecek derecede sevinçle karşıladıkları' ndan bahseder. Çünkü, bununla artık Sultan II. Abdülhamid'den kesinlikle kurtulacaklar ve onun yerine Enver Beyi koymanın yollarını açacaklardır.

Temmuz Jön Türk İhtilalinin başında Enver Bey'in olduğu gibi, 31 İhtilalinin başında da yine, bu sefer de Sultan'ı haksız yere bu ihtilalle ilişkilendirip devirmek için kendisi vardır. Adı geçen ihtilalden iki ay önce Enver Bey, Berlin'e Askeri Ataşe olarak atanmıştı. 31 İhtilali çıkınca, 'Ahvalim birden değişti. İstanbul'a dönmeye karar verdim' der. Onun bu 'kısa zamanda' ahvalini değiştiren ne idi? Alman İmparatoru II. Wilhelm'in kendisini telkinleri idi. 'Git, İstanbul'da her şeyi sana da bizi de faydalı olacak şekilde ayarla' telkininde bulunması sonucu İstanbul'a gelmiş, Sultan'ı tahtından indirecek olan Hareket Ordusunun kurmay başkanı olmuştu. Komutanı Mahmut Şevket Paşa da zaten 'Almanya taraftarı' olarak biliniyordu. Adı geçen ordu, Sultan'ın tahtından indirilmesini Meclis-i Mebusan'la işbirliğiyle tamamlayınca Enver Bey, görevini tamamlamak için Almanya'ya geri döner.

Sultan II. Abdülhamid de bu 'Düzmece ihtilal' ile de olup bitenlerin farkındaydı. 'Beni istemezler, her isteklerine evet diyecek olan kardeşim Reşat'tı isterler. Ben son padişah olacağım' der. Dedikleri çıkar. Sultan Reşat 'Gölge Padişah', Enver Paşa 'Taçsız Sultan' dır. İmparatorluk, yanlış hesapları ve politikaları sonucu 'Osmanlı'nın ölüm fermanı' denilen 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle onun elinde batacak, yaptıkları yanlışlıklar ve hataların hesabını vermemek için bir kısım 'suç ortağı İttihatçı' ile birlikte 2 Kasım 1918 gecesi bir Alman denizaltısına binerek Almanya'ya Berlin'e emellerine hizmet ettikleri II. Wilhelm'in yanına kaçacaklardır.

Görülüyor ki, Enver'in 'Enver Bey' olarak, Alman emellerinin gerçekleştirilmesi uğrunda Türk milleti ve tarihine verdiği en büyük birinci zarar, onu tasfiyeye yönelik iki ihtilalin baş rollerinde oynayarak onu devirerek yerine, ikinci büyük zarara daha sebep olmak için geçmesi olmuştur.

Sultan II. Abdülhamid iş başında kalmaya devam etse idi, Enver ve Almanlara yıkım için fırsatlar vermeyecek, bu uğurda Osmanlı'yı I. Dünya Harbi'ni sokmayacaktı. Zira, Sultan diyordu ki: 'Devletimiz Dünya Harbinde tarafsız kalmalı ya da İngiltere'nin safında harbe girmelidir. Denizlere hakim İngiltere'yi kara ordusu ile Almanya'nın yenmesi mümkün değildir.'