Bakın gazete ve televizyonlarda çalışan türbanlı, sakallı ve dincilerin kahir ekseriyetine. Karpuz gibi tam orta yerden bölünmüş haldeler. Birbirlerini almışlar karşılarına şeytan taşlar gibi...

HİÇ UTANMIYORLAR !

Bakın gazete ve televizyonlarda çalışan türbanlı, sakallı ve dincilerin kahir ekseriyetine. Karpuz gibi tam orta yerden bölünmüş haldeler.

Birbirlerini almışlar karşılarına şeytan taşlar gibi ve hatta daha öte bir teslimiyet ve iman (!) İle birbirlerini taşıyorlar. El hak hiç bir taşın boş yere gitmediğine emin olmakla birlikte hoşnut olmadığımı da söylemiyorum kesinlikle.

Ben, bu taşlama seremonisini ve taraflarını yadırgadığım gibi böyle olacağını zaten bekleyen kişiydim. Zira daha evvel ki yana yana ve dizdize oluşlarında ki çıkar ilişkisinin önünde sonunda böylesi utanç verici bir sahneyi doğuracağı gayrı meşru gebelikten belliydi.

Ben, bu utanç veren ama en çok da ibret vesikası kabilinden cereyan eden bayağılıklardan Müslüman kesimin payına düşeni almasını ve hiç bir şeyin olduğu gibi olmadığını görmesini istiyorum.

Mal bulmuş mağribi ve ya sonradan görmenin üzerine atlamasında ki çirkinliğin her tonunu ibret verici şekilde ortaya koyan ve bununla birlikte bütün mağribilerin geçmiş hayasızlık ve utanmazlıklarını da ortaya saçan bu durum, uzun yıllar ders olarak okutulmalıdır.

Devlet yönetiminden yerel yönetime, sanattan edebiyata, yerel yönetimden gazeteciliğe ve oradan bürokrasiye varıncaya kadar, neye ellerini atmışlarsa tamamını yüzüne gözüne bulaştırmış olan İslam aristokrasisi (!!) Diğer tüm fraksiyon müntesiplerinin alaycı ve iğreti bakışlarının da malzemesi durumundadırlar.

Alay eden, iğrenen ve hicveden tarafın içerisinde olmaktan yana hiç bir beis görmemekle birlikte, ibreti alem olması açısından teşhis, ilan ve ifşa etmeyi de ibadet telakki ediyorum.

Hem zaten izlerken düştükleri o sığ, o utanç verici hallerinin sarkık, dökük ve uyumsuz çıkıntıları hem alay edilmeyecek gibi ve hem de alani kahkahalar atılmayacak kadar küçük değillerdi.

Aynı mahallenin çocukları, kızları, erkekleri birbirine girmiş ve üstelik gözleri dönmüş halde ellerine ne gelirse karşı tarafa sallarken, kimin neresine denk gelir ve nasıl bir akıbete evrilir kimsenin ilgi alanında da değildi.

Tüm mahremiyet yerle yeksan edilmiş, bel altı vuruşlarda ki isabet ve tahribat tek övünç kaynakları idi. Her anlamda bitmiş, tükenmiş ve ibret olan bu kesim, kendi mahallesi bir kenara evlatları ve çocuklarının dahi utanç vesikaları olacaklardır.

Oysa bunlar aydın, gazeteci ve yazar bir kitle olmaktan kaynaklı okunan, dersler alınan, konferanslara çağrılıp geniş kitlelerin dinlenmesi, okunması ve takip edilmesi gereken zümre olarak takdim edildikleri süreç, henüz bir kaç yıl evveline denk düşmekteydi.

Büyük, çok büyük defoları olan bu kitle, aynı mahallenin din adamları, memurları, siyasetçileri ve yöneticileri gibi sınıfta kalmış ve elimizde tutup teselli bulacağımız tek dayanağımız dahi kalmamıştı.

Oysa İslam bir ilke ve Ahlak dini idi...