Halep…Bir çok medeniyete beşiklik etmiş bir kadîm kent..

Halep…

Bir çok medeniyete beşiklik etmiş bir kadîm kent..
Daha doğrusu bir kent idi…
Şimdi harap…
Şimdi bîtap…
Şimdi yıkık…
Şimdi yanık…
Şimdi metrûk…
Şimdi mahzun…
El Medine çarşısı, bedesten perişan…
Ulu cami viran…
Nice savaşlara dayanan Halep Kalesi’nden yayılıyor sözde medeniyete isyan…
Halep orada, nerede vicdan?
***
Halep…
Konya kadar Selçukluydu.
Bursa kadar Osmanlı…
İstanbul kadar biz…
Halep…
Urfa kadar kadimdi,
Antep kadar zengin…
Mardin kadar tarihti,
Antakya kadar kardeşlik, dostluk şehri…
Şimdi hırs, şimdi kin, şimdi nefret, şimdi vahşet boğazlamakta insanlığı Halep’te…
Medeniyet şehriydi Halep…
Şimdi 21. Yüzyılın utancı.
***
Beş yıldır direnmedeydi Halep.
Önce doğu batı diye ikiye ayırdılar.
Sonra hepten yaktılar, yıktılar.
Ateşkes sözleri kâr etmedi.
Ateşkesi fırsat bilip sivillere saldırdılar.
Rusya’sı, İran’ı, Esat rejimi dünyaya kafa tuta tuta bitirdiler Halep’i.
Ateşkes ilanının ardından tahliye edilmekte olan sivilleri katlettiler.
Soykırım yaptılar.
Türkleri Ermenilere karşı soykırım yapmakla suçlayanlar nedense görmüyorlar Halep’i.
Müslüman, Hıristiyan, Süryani, Ârâmi, Yahudi demeden yıllarca kardeşçe yaşamış Halep’i bir mezhepçilik uğruna bitirdiler.
***
Halep denince hep o manzara gözümün önüne gelir.
2004 yılıydı.
Halep Kalesi’ni gezerken fotoğrafımızı çeken 16-17 yaşında delikanlının, “Bir, iki, üç, çekiyorum” deyişi hâla kulaklarımda.
Türk müsün? Diye sormuştuk.
Biraz da çekinerek “Hayır Ermeni’yim, ama Türkçe biliyorum” demişti.
Hayatta mıdır acaba? sorusu dökülüyor dudaklarımdan ister istemez.
Birileri yakıp yıkıyor, birileri uyuyor, ses çıkarmıyor.
BM, iki parmak yüzünden karar alamıyor.
Ama yaraları sarma görevi yine Türkiye’ye düşüyor.
Türkiye ayırım gözetmeksizin tüm Haleplilere kucak açıyor.
Camilerde dualar ediliyor, yardımlar toplanıyor.
Kalpler Halep’e ağlıyor.
Balık hafızalılar bilmese de Hâlık biliyor.