HAKEM OLAYI (TAHKİM)-2

Burada Ebu Musa el-Eşari ve Amr b. As’ın durumunu tahlil etmeden ne konuşsak fayda vermeyecektir. Aslında Ebu Musa el-Eşari’nin üzerine aldığı görev ve yetkiyi aştığı görülmektedir. Çünkü Ebu Musa el-Eşari Hz. Ali’yi temsilen bulunmaktadır ve orada temsilci temsil ettiği kişinin çıkarlarını korumakla mükelleftir. Fakat o, Hz. Ali’nin azl edilmesi ve yerine Abdullah b. Ömer’in gelmesi noktasında çalışmıştır. Bu yanlıştır. Çünkü hakemin halifeyi azl etme yetkisi yoktur. Hakemin toplanış amacı yeni bir halife tayin etme veya mevcut halifeyi değiştirme değil, savaşın barışla noktalanması ve tarafları savaşın eşiğine getiren konuları görüşerek sorunu çözmektir. Zaten hakem talebinin de amacı buydu.

Fakat hakemlerin konuşmalarına baktığımızda savaşın nedenleri ve iki tarafı savaşın eşiğine getiren sorunları ortadan nasıl kaldırmak gerektiği konusunda tartışmadıklarını görüyoruz. Taraflar yetkili olmadıkları bir konuda konuşmakta ve görüş bildirmektedirler. Burada da Amr b. As'ın yeteneği ortaya çıkmaktadır. Çünkü Hz. Muaviye taraftarlarının amacı sorunu çözmek değil, mutlak bir yenilgiden kurtulmaktı. "Aramızda Kur'an hakem olsun" diyerek savaşı durdurdular. Böylece hz. Ali'nin ordusunun tereddüt yaşamasına neden oldular. Asıl istenen buydu. Yoksa aralarındaki sorunu çözmek basitti. Sorun Hz. Muaviye'nin Hz. Osman'ın kan davasını gütmesiydi. Bunun için iki taraftan kurulacak bağımsız bir mahkeme sorunu pekala çözebilirdi. Bu da amacın sorunu çözmek olmadığını göstermektedir. Çünkü hz. Muaviye'nin gücü bu sorunun kendisinden gelmektedir. Sorun çözülürse gücü gittiği gibi, Hz. Ali tarafından Şam bölge valiliği (Suriye, Filistin, Ürdün, Anadolu) görevinden alınacaktı. Yani olay o kadar çok yönlüdur. Bizim İslam alimlerimiz tarih bilmediğinden olaylar karısında şaşkınlığa düşmekte nasıl bir izahta bulunacaklarını şaşırmaktadırlar. 
Ebu Musa el-Eşari her ne kadar hz. Ali’nin ordusu içinde olsa da aslında o hz. Ali’ye kırgındır, çünkü onu Basra valiliğinden almıştır. (Cemal savaşındaki tutumundan dolayı) Ayrıca hz. Ali'nin ordusunda bulunan Basralılar da Cemel savaşından dolayı hz. Ali'ye kırgındırlar. Aslında Ebu Musa el-Eşari tam bir hz. Ali taraftarı değildir. Yani o Hz. Ali’nin halifeliğini bir anlamda kerhen kabul etmiştir. Fakat ilginç olan ise o Tahkim olayındaki negatif davranışına ve tereddütlü haline rağmen ölünceye kadar Hz. Ali taraftarı olarak kalmıştır. Ama onun gönlünde asıl halife Hz. Ömer’in oğlu Abdulla b. Ömer’dir.

Buna rağmen Ebu Musa el-Eşari aslında iyi niyetliydi. O, savaşları sona erdirmek için yıpranmamış üçüncü bir ismin ortaya çıkmasını istiyordu. Böylece sorunların çözüleceğini düşünmüştür. O, saf ve beceriksiz değil kendine ait bir siyasi görüşü olan kişidir. 
Amr b. As’a gelince, onun da amacı halifeyi azl etme veya sorunları görüşerek çözüm yolları ortaya koymak değildir. Onun tek amacı olayı dağıtmak, zaman kazanmak, hz. Ali’nin ordusunda ikiliğe yol açarak Hz. Muaviye’nin savaş meydanında mutlak bir yenilgi almasını engellemekti. Çünkü aslında savaşın galibi hz. Ali idi. Hz. Ali baskılar karşısında hakem olayını kabul etmekle mutlak bir zaferi elinden kaçırmış oldu. Amr b. As’ın halife adayları arasında kendi oğlunun ismini de zikr etmesi onun aslında ciddi olmadığını ve oyalama taktiğini sürdürdüğünü göstermektedir.

Hakem olayını değerlendiren herkesin gözden kaçırdığı bir nokta vardır. O da hakem olayında Ebu Musa el-Eşari’nin halifelik olayında hz. Ali’yi azl ettiği ve Amr b. As’tanda bunu beklediği şeklindeki iddianın tutarsızlığıdır. Çünkü Hz. Ali Müslümanların meşru halifesidir. Seçilmiş halifesidir. Hz. Muaviye sadece Şam bölgesi valisidir. Halife değildir. Halifelik iddiasında da değildir. Onun tek iddiası Hz. Osman’ın akrabası olma hasebiyle onun kan davasını gütmesidir. Hakem olayına kadar da hz. Muaviye’nin böyle bir iddiası olmamıştır. Amr b. As’ın en büyük dehası, halifelik iddiasında olmayan ve böyle bir olayda hak sahibi olmayan (Çünkü halifeyi Medine halkı seçmektedir o zamana kadar) Hz. Muaviye’yi böyle bir iddianın sahibi haline getirmiştir.

O zamana kadar meşru halifeye karşı isyan eden bir vali konumunda olan hz. Muaviye, bu olaydan sonra hz. Ali ile denk olmuş ve onun karşısında halifelik iddiasında bulunan ve yönetime talip olan birisi haline gelmiştir. Bu, o zamana kadarki tüm teamüllere aykırıdır. Çünkü halifeyi Medine halkı ve Resulullah’ın yakın arkadaşları seçerken artık işi kılıçlar çözecek, halifeliğe talip olanlar bunu farklı bir şekilde dile getirecekler ve halifeyi tayin etme ve meşru seçme konusu tartışmaya açılacaktır.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta halifeyi gerçekten kim seçer ve kim azl eder. O zamana kadar halifeyi Medine ehli seçmiştir ama azl etme yetkisi bulunmamaktadır. Çünkü hz. Osman kesin kuralı koymuştur. “Allah’ın bana giydirdiği bu gömleği çıkarmam” diyerek kaydı hayat şartını bir anlamda hatırlatmıştır. Tahkim olayından sonra artık Hz. Muaviye halifelik iddiasıyla ortaya çıkacaktır ve İslam dünyası fiilen iki devlete bölünecektir.

Burada hakem, yetkileri olmadığı bir konuyu tartışmıştır. Hakemin halife azl etme veya değiştirme yetkisi yoktur. Kendilerine verilen yetki sadece savaşın durumunu konuşmaktır. Ebu Musa el-Eşari kendisine verilen yetkiyi aşmış, Amr b. As’da Hz. Muaviye’yi bu tarihten sonra halifelik iddiasıyla ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu nedenle Tahkim dönüm noktasıdır. Kaynakların olayı nasıl sunduğu veya ravilerin muteber olması önemli değildir. Sonunda üç aşağı beş yukarı olay bu şekilde cereyan etmiştir.

Tarihi okurken asıl görmemiz gereken noktadan maalesef uzaklaşıyoruz. Olayı sahabenin birisini diğerine karşı tutma veya birisini yerme şekline getiriyoruz bu yanlış. Sonunda sahabeler birbirleriyle savaşıyorlar ve her iki taraf da savaşı kazanmaya çalışıyor. Sahabelerin kendilerine ait görüşleri var. Aslında olay buraya kadar gelmeden önce birçok yanlışlar dizisi yapıldı. Sonunda sahabelerin hepsi adildir ama onlarda hata yapabilirler. Zaten hata yapılmasaydı bu kadar savaşlar ve acı olaylar yaşanmazdı. Ama bu hataları onların birisinin iyi diğerinin kötü veya birisini yüceltme diğerini yerme gibi bir noktaya bizi getirmemelidir. Biz, tarihten ve olaylardan ders çıkarmalıyız.